Altı yaşında bir çocuk, 2011 yılını 2012’ye bağlayan yılbaşı akşamında eczanede bizim yeni yılımızı böyle kutlamıştı “yeni yıllar…” “Yeni yılınız kutlu olsun” ile “iyi yıllar” karışımı bir şey. Güzel, etkili bir karışım. Derdini anlatıyor, özgün ve tatlı.
27 Ocak 2016’da Bill Gates, “Tanışamadığım En İyi İyi Öğretmen” makalesinde Richard Feynman’ın yeteneklerinden ve bir öğretmen olarak kendisine nasıl ilham verdiğinden bahsetmiş. Feynman’a ve Einstein’a, ikisine birden atfedilen bir söz var, “eğer bir şeyi çok basit anlatamıyorsanız, anlamamışsınız demektir.” Konumuz kuantum fiziği değil ama günlük hayatta da aynısı geçerli, gerçekten karşıya ulaştırmak istediğimiz her konu için, elimizde bir çocuğa anlatabilecek kadar sade bir versiyon olmalı. Nasıl ki kesirli sayılar o haliyle duramaz, en küçük versiyonuna kadar sadeleştiririz, onun gibi.
Konu ne olursa olsun, bir şeyi iyileştirmeye çalışırken ilk hedefimiz çoğaltmaya çalışmak. Oysa azaltmak, sadeleştirmek de çok iyi bir yöntem. Mesela eczanenin işleyişini iyileştirmek için, ciroyu arttırmak, yeni ürünler almak, yeni dolaplar yaptırmak, yeni personel bulmak; bunlar yanlış olmamakla birlikte ilk seçtiğimiz yol. Oysa alandaki fazlalıkları atıp gerçekten işe yarayanı ortaya çıkarmak da bir yöntem. Depoda birikenleri boşaltmak ve miadı geçenleri imha ettirip eczaneye nefes aldırmak da bir yöntem. Takım çalışmasına uymayan birini göndermek de bir yöntem. Eczaneye biri gelir ve kilo vermek için bir ürün ister, yani bir şeyi düzeltmek- iyileştirmek için bir “ekleme” yapmak ister . Oysa konu kilo vermekse, ekleme değil de çıkarma yapmak anlamlıdır.. Hücrelerimizi yaşlandıran mekanizmalardan; oksidasyon, glikasyon ve enflamasyona bakarsak da, enflamasyon için antiinflamatuar ilaçlar / takviyeler var, oksidasyon için antioksidanlar var, ama glikasyon için öncelikli olarak bir ürün yok, egzersiz ve yemeyi kesmek var. Ekleme değil, çıkarma işlemi.
Alışkanlıklarımız için de aynı şeyi söyleyebilirim ; iyi alışkanlıklar edinmeye çalışırken- her gün kitap okumak gibi -öncelikle kötü alışkanlıklardan özgürleşmek gerekiyor . Boşa akıttığımız, hiç bir işe yaramayan ekran süremizi azaltmak, mümkünse bitirmek ve okumaya, belki yeni hobilerimize yer açmak gerekiyor. İnsanlar için de aynısı geçerli.Yanında iyi hissetmediğimiz birini hayatımızda tutmaya gerek yok, destek olmayan, saygı duymayan, iyi niyetinden bir türlü emin olamadığımız, değer görmediğimiz insanları hayatımızdan çıkarırsak, yenilere, iyilere yer açılır. .Kıyafetlerimizi, ayakkabılarımızı, kitaplarımızı- artık kullanmadığımız ne varsa- ; toplu bir temizlik ile ihtiyacı olanlara vermek, satmak, elden çıkarmak bizi rahatlatır, nefes aldırır. Marie Kondo’nun çok satan kitabı “Derle, Topla, Rahatla” da belirtildiği üzere, fazla giysilerden kurtulunca kilo veririz, fazla kozmetik malzemesinden kurtulunca güzelleşiriz, fazla kitaplardan, haberlerden, bilgiden özgürleşince zihnimiz berraklaşır. Yani, “yer açmak” gerekiyor dostum. Açılan yere de en iyisini, en güzelini, en çok istediğimizi koyalım. Öyle alelade olmaz, ortalama olmaz, gerçekten sevdiğimiz , gerçekten istediğimiz olsun. En pahalısını, en gösterişlisini, en popülerini, en çok konuşulanı değil bize ait olanı bulup alalım hayatımıza. Öyle bir karmaşa var ki dünyada, neyi gerçekten istediğimizden emin olamıyoruz. O çantayı gerçekten istiyor muyuz yoksa herkeste var bizde de olsun diye mi alıyoruz? Hatta çoğu zaman, benim, ne hissetmem gerektiğine dair bile bir fikrim var, bazen kendi- gerçek hissime ulaşamıyorum. Bazen de açılan yere yeni bir şey koymaya gerek olmaz, öyle de olur, o haliyle yeterlidir bazen. Çok’un peşinde koşup durduğumuz için yeterli olanın hakkını yediğimizi düşünüyorum. Yeterli olan iyidir, hoştur, yeğdir. Matematik derslerimizde vardı “gerekli ve yeter şart” diyorduk, bazı özel koşullar için. İyi markaların internet sitelerine, sembollerine bakın, hep sadelik göreceksiniz, sadeliğin getirdiği zarafeti göreceksiniz. Gösteriş, çokluk, süs; olmayan bir şeyi var etme çabası iken, sadelik var olan güzelliği, iyiliği, kaliteyi ortaya çıkarır. Sadelik sadece eşyalarda, işyerlerinde, giysilerde, tasarımlarda olmamalı. Kafamızın içinde ve hayata bakışımızda da olmalı. Neden bu kadar çok dikkat dağınıklığı var çocuklarımızda ? Neden bu kadar çok ekrana bakıyoruz? Neden telefonlarımız fotoğraf albümlerimize yetmiyor? Neden herkes her anı, her yemeği, her toplantıyı, her tatili paylaşıp duruyor ? Kısacacı hayatımız neden bu kadar dolup taşıyor ve bir arkadaşımız aradığında “kusura bakma çok yoğundum” diyoruz?
Hayır yoğun değildik, çok fazla karmaşa ile kafamızı bulandırmıştık o kadar. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim “çok yoğunum” kalıbı da, bir uzaklık birimidir, istemediğimiz insanlarla aramıza mesafe koymak için…Ivır zıvır satın almaktan, mülk satın alamaz hale geldik. Sürekli kısacık videolar izlemekten, okuyamaz hale geldik. Çok meşgul olduğumuzu zannetmekten, sevdiklerimize zaman ayıramaz hale geldik. Tüm bu meşguliyetin, tüketme ve izleme, izletme çabasının, gerçek hayatla aramızda bir engel olduğunu düşünüyorum. Yani yaşamıyoruz da, yaşıyor gibi yapıyoruz. Önemli ve değerli hissetmek için, önemli ve değerli olanı ıskalıyoruz. Joshua Fields Millburn ve Ryan Nicodemus,, “minimalist” yaşamlarını ilk anlattıklarında çok etkilenen ekiptenim. Belgesellerini, kitaplarını, hayat hikayelerini, hepsini ezbere biliyorum. Ancak zamanla, ne kadar minimal yaşamaya çalışsam da bunu yapamadığımı, içimde bana asla yetmediğini ya da kültürümde olmayanlar için kendimi zorladığımı farkettim. Sonra Hale Acun Aydın’ı tanıdım ve “Türk İşi .Minimalizm” hem gönlüme hem aklıma yattı . Eşyalarda, okunacaklarda, sosyal medyada takip edileceklerde, arkadaşlarda ve sosyal çevrede
gerçek bir sadeliğin, gerçekten gerekli ve yeterli olanın, gerçekten istediğimin ve gerçekten mutlu edenin değerini anladım. Buralar biraz tutumluluk gerektiriyor, toplumumuzda korkunç bir tüketim ve gösteriş hastalığı olduğu için, tutumluluk kabul görmüyor . Önemli değil. Önemli olan hayatımıza, gerçekten önemli/değerli olana yer açılması.
Herhangi bir değişim sürecinde, her şeyi aynı anda değiştirmek ,tolere edemeyeceğimiz kadar fazla gelebilir. İnsanoğlu, homeostazis sever, içeride ve dışarıda istediği ve alışkın olduğu koşulları eşitlemek ve dengeye getirmek ister. Dengeyi bozmadan, tek bir alanda sadeleşseniz bu ne olurdu ? Tek bir parametre seçseniz ve oradan yürüseniz ne olurdu ? Bakalım size nasıl gelecek? Bakalım nasıl hissedeceksiniz tek bir alanda sadeliğe, yalınlığa, asıl konuya ulaşınca ? Ve buradan devam etseniz nasıl olurdu? Bir şeyi nasıl yapıyorsak her şeyi öyle yapıyoruz. Hızlı yürüyen biriysek, hızlı yemek yiyoruz, çocuğumuzu okula götürürken acele ediyoruz, bir tez canlı heryerde her zaman tez canlıdır ve yavaş yemek yiyen insan gerçekten yavaş demektir. Bir alanda sadeleşmeyi gerçekten başarırsak bu diğer alanlara da sirayet edebilir. Bunu bir deneyelim.Varış noktası sadelik olsun. Leonardo Da Vinci’nin dediği gibi, “sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir”.
Mış gibi yapmadığımız, gerçek bir adım atarken, kendimizle barışık olmamız gerekiyor. Bütün ve barışık hissetmediğimiz adımlar yarıda kalıyor. O nedenle bir sürü insanın yeni yıl hedefleri en fazla Ocak ayının sonuna ulaşabiliyor. Değişeceksek, iyileşeceksek, sadeleştireceksek, bir yere gideceksek, bir yerden gideceksek hep önce kendimizi ikna etmemiz gerek. Kendimizi ikna etmemiz için kendimize sarılmamız gerek. Barışmamız gerek. Hikayemizle. Hatalarımızla. Kusurlarımızla. Anne ve babamızla. Geçmişimizle. Bir adım atabilmek için, orada bir kaos değil, işbirliği lazım. Sarılma size fazla geldiyse barış antlaşması da olur.. Bakınız anlaşma demiyorum, antlaşma diyorum. Bir el sıkışma, bir kontrat, bir kabul hali. Yeni bir yol için izin istiyoruz kendimizden.
Şunun gibi, Merhaba sevgili kendim, 2025 yılında başlamak üzere, Daha az tüketmeyi seçiyorum. Daha kaliteli besleneceğim, sağlığı seçiyorum öncelikle. Daha çok yürüyüşe çıkıp daha çok okuyacağım. İstediğim ne varsa onlar için emek vereceğim. İşime ve kendime daha çok saygı duyacağım. Daha çok öğreneceğim. Daha çok sevip, daha çok sevileceğim. Bilemiyorum yeteri kadar sade bir anlatım oldu mu?
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu, sade ve anlamlı “yeni yıllar” dilerim.