Uzm. Ecz. Sinem Güngör Bayar
Belirsizliğe ısrarla belirginsizlik diyen bir arkadaşım vardı, altı yaşımdan beri tanıyorum..
Onunlayken birkaç kez, doğrusunun “belirsizlik” olduğunu anlasın diye, cümle içinde kullandım,
gururunu incitmeden düzeltmeye çalıştım. Ancak kendisi belirginsizlikte ısrar ediyordu. Tamam
dedim ben de bundan sonra onun yanında belirginsizlik diyeceğim, zaten kaç kere kullanacağımız
bir kelime olabilir ki? Sonra, belirginsizlik demenin çok eğlenceli olduğunu farkettim. Tıpkı
-Anadolunun bağrında doğup büyüdüyseniz- köyünüzün ya da kasabanızın şivesi ile konuşmanın
çok eğlenceli olması gibi.
Eşimle bazen, bazı kelimeleri özellikle eksik, fazla haliyle kullanırız. Yeğenlerim ve kızım, çoğu
kelimeyi eksik, fazla ya da yanlış söylüyor, biz de onlar gibi söylüyoruz. Kelimeleri böyle telaffuz
etmek, işlerin yolunda olduğunun, hayatımızda ve aramızda bir gerginlik olmadığının da kanıtı
çünkü. Ciddi ve öfkeli konuşmalarda kelimeler bebeksi haliyle çıkmıyor bünyeden. Sonra şöyle
şeyler oldu, ben de artık belirginsizlik demeye başladım.
Eczacılar toplantısında değil tabi -gerçi orada da demek isterdim, belki sonra- yakınlarımla konuşurken falan ben de belirginsiz aşağı, belirginsiz yukarı. Sonra bu kardeşime de sıçradı o da artık -en azından aramızda- belirginsizlik diyor. Bununla da bitmedi, bir süre sonra belirginsizlik diyen arkadaşıma şefkatle dolduğumu hissettim, farkettim; onun yanında öyle diyebildiğim için, onu daha çok seviyordum. Onu daha çok sevdiğimi farketti, sevgi saklanamıyor, o da beni daha çok sevmeye başladı . Onun yanına giderim ve derim ki mesela benim canım fellah köfte istiyor, üşenmeden hemen bana fellah köfte yapar, öyle bir şefkat.
İnsan, kusursuz olmaya programlı değil, kusursuzluk insana ait değil. Bir de şu var, bir yerde kusura izin veren ve kendini böyle kabul eden insan, başka yerlerde kusursuz olmaya başlıyor. Çünkü hayatın tüm derdi denge. Yakın ilişkilerde bazen derdimi anlatamıyorum; kelimelerde bile. Kusurlu olmaya izin verince, ilişkilerim düzeldi. Ayrıca size belirginsizlik demenin bir faydasını daha söyleyeyim, o kelimeyi bulan arkadaşım gibi düşünebildiğimi farkettim, empati gücüm arttı.(Empati eğer bir güçse, artabilen bir şey). Kelimeleri kızım gibi söyleyince, onu daha iyi anlıyorum. Anne ben biraz uyku biraz çizgi film.
Yeni nesil kişisel gelişimciler duygusal zekaya çok önem veriyor. Liderlik falan hep duygusal
zekayla ilgiliymiş. Baş teknisyenim mesela, “Zanaks” demez, “Sanaks” der, başlarda değiştirmeye
çalışmıştım, sonra kabul ettim. Bir dönem çalışan kızlardan biri de “iksanaks” diyordu, ona hiç
dokunmadım. Eczanemde herkes ilaçları istediği gibi telaffuz etme hakkına sahiptir, bir karışıklığa
sebep olmadığı sürece. Artık birinin bir kelimeyi benden farklı kullandığını gördüğümde, zinhar
düzeltmiyorum. Ben de hemen onun gibi kullanıyorum, süpertansiyon. Çocuklarla konuşurken de
hemen onlar gibi oluyorum. Bir çocukla konuşurken çömelmeyi de öğrendim, gözlerimiz aynı
hizaya gelince, ellerini açarak konuşuyor çocuklar.
Tüm kelimeler İstanbul Türkçesi olmak zorunda değil. Bizler kusursuz olmak zorunda değiliz.
Yakın ilişkilerde düzeltme olmaz. Düzeltme en basit haliyle, “ben seni olduğun halinle beğenmiyorum” demek. Bir de biz istemeden öneride bulunanlar var, koşarak uzaklaşın. Öneride bulunmak gizli eleştiri çünkü, “seni beğenmiyorum, benim fikirlerimle daha iyi olabilirsin” demek. Ama kusursuz olmanın nasıl bir kapıdan açıldığını da anlayabiliyorum, olsa olsa kusurlu olmaya izin vermekle açılabilir. “Bana güvenme” diyen birine daha çok güvenmek gibi mesela; tamam kardeşim sana kendimi bağlamayacağıma eminim artık. Ne diyordum? Belirginsizlik. Kelimelerde eğlenceli bir konu olsa
da gerçeği hiç de eğlenceli değil. “Belirginsizlik” insanı yoruyor , bıktırıyor, yıldırıyor.
Hepimiz hayata net, berrak gözlüklerle bakmak istiyoruz. Hayatı kontrol edemeyiz ama kendimizi
yönetebiliriz, yönetelim de. Kendimizi en azından, yönetebildiğimiz kısmı “belirgin” hale getirelim.
Hedeflerimizi, korkularımızı, hayallerimizi, isteklerimizi, bizi durduran engelleri görünür hale
getirelim. Bir arkadaşınıza anlatabilir, terapiste gidebilirsiniz ya da oturup yazarsınız. Yazmak da
çok çok etkili bir yöntemdir, yazmak okumaktan önce öğrenilir. Çizmek ondan da önce. Size
önerim; kafanızda uçuşan ne varsa önce onu “belirgin” hale getirin. Yazın. Tarif edin. O zaman
içsel olarak ne istediğinizi biliyor olacaksınız, o zaman da gerçekleşme ihtimali oluşacak.
İstediğiniz eczaneyi tarif edin, istediğiniz personeli tarif edin, hayatta olmak istediğiniz yeri ve
insanı tarif edin.
Yapacağınız tek şey tarif etmektir . Tarif etmek deyince aklıma, ülkemizde her hangi birine yol sorunca bilmese de tarif etmesi geliyor. Bizim güzel ülkemizde “bilmiyorum” demek büyük bir tabu çünkü. O zaman biz de kendimize tarif ederken, bilmiyorsak bilmediğimizi itiraf edelim önce. Her zaman bir konu ile ilgili, ne hissetmemiz ve ne yapmamız gerektiğine dair bir fikrimiz var çünkü. Herkes dermokozmetik satıyor ben de satayım, hiç sevmiyorum ama satayım, satmam lazım. Hayır satman lazım değil. Zayıf ve isteksiz olduğun bir konuda başarılı olmak zorunda değilsin, istesen de olamazsın zaten. Sen önce güçlü yanların neyse onu bul, oraya odaklan, onu bi belirgin hale getir. Güçlü yanlarını bilmiyorsan öğren, kendini tanı. Kendini bil. Apollon tapınağında bile bu yazıyor girişte; “kendini bil..”
Yazmak zor geliyorsa birine anlat, kimse seni dinlemek istemiyorsa tak kulaklığı, biriyle
konuşuyormuş gibi anlat, mesela yürüyüş yaparken. Ama benim favorim yazmaktır . Yazınca
bedenimden çıktığını hissederim çünkü .Fikir bulutları yazı karakterinde cisimleşir çünkü. Ne
diyordum? Tarif etmek. Hiç düşündünüz mü?
Bir şey deşifre olduğunda gücü azalıyor, o güç size geçiyor . Diyelim arkadaşınızla aranızda bir
gerginlik var ama bu konuyu konuşmuyorsunuz. Konuşmadığınız sürece o konu arka planda sizi
yönetir, konuşabildiğinizde artık siz onu yönetirsiniz. Gizli kalmış ne varsa içinizde açığa çıkarın,
yazın, çizin, anlatın. Özel hayatını göz önünde yaşayan ünlüler mi daha mutlu, huzurlu sürdürüyor
ilişkisini yoksa kendi halinde yaşayıp gösterme gereği duymayanlar mı? Deşifre olanın gücü
azalır, gizli olan güçlüdür. Kullanalım bu bilgiyi. Bizi yoran, zorlayan, gücümüzü emen ne varsa
yazarak deşifre edelim. Belirgin hale getirelim. O yüzden koçlar, danışmanlar, terapistler önce
derdini anlattırıyor, sonra hedef buldurup hedef yazdırıyor. Bazıları altına imza da attırıyor, taahhüt
istiyor . Bu kadar zorlamaya gerek yok, siz yazın yeter. Yazdığınızda kendiniz de daha iyi biliyor
olacaksınız. Daha iyi bilmek kendini tanımaya bir adım daha yaklaşmak demek. Net ve yazı ile ifade edilmiş bir korkunun sizin üzerinizdeki gücü azalırken, net ve ifade edilmiş bir hedefin gücü artar.
Prensipleriniz, kendi içsel kurallarınız, dengeniz, bütünlüğünüz ne kadar tanımlı ve belli ise, o kadar
iyi hissedersiniz. Haruki Murakami’nin “Koşmasaydım Yazamazdım” kitabında dediği gibi, gerçek
bir karar verince, önce sesiniz değişir. Duruşunuz değişir. Evet ben böyle biriyim. Evet benim
işyerim böyle, benim kurallarımla yönetiliyor çünkü ve çok şükür. Benim personelim böyle, çünkü
ben öyle istedim. Kendimle artık bütünüm ve bu bütünlükte yürümek daha kolay. Para kazanmak
daha kolay. İlişkiler daha kolay. Hedeflerime ulaşmak daha kolay, içimde savaş yok çünkü. Tek
yaptığım, belirginliğe zemin hazırlamak ve izin vermek. Kimliğim belirgin, işe yaklaşımım
belirgin, sınırlarım belirgin, hedeflerim belirgin. Çiçek gibi. İnsan bir şeyi nasıl yapıyorsa her şeyi
öyle yapıyor. Günümü geçirdiğim gibi yıllarımı geçiriyorum. Kendimle nasıl konuşuyorsam
başkalarıyla öyle konuşuyorum. Bir ilişkide, bir satın almada net olmak bana nasıl güvende
hissettiriyorsa, kendimle olan ilişkimde de net olmak güvende hissettiriyor . Gerçekten ne istediğimi
bulmak için biraz kazı yapmam gerekebilir, sorun değil, yaparım. Başlarda kazma kürek gerekir,
sonra çekiç, sonra toz fırçası. Sonra izin veririm belirginliğe. Kimseyi değiştirmekle uğraşmam,
kendime bakarım, kendi yolumla ilgilenirim. Belirginse benimdir çünkü, benimse sahip çıkarım.
Sahip çıktıkça o yol açılır ve güzelleşir. Yol arkadaşları bulurum belki, yol hem açık hem eğlenceli
olmaya başlar. Hayat akmaya başlar. Akışa izin veririm . Yolumda yürümeye izin veririm.
Kelimelerle düşünüyorsam onların tüm versiyonlarıyla düşünebilirim, konuşabilirim. Kelimeler
yakınlık inşa edebiliyor. Kendimle olan ilişkimde de inşa etsin, işimle olan ilişkimde de etsin.
Kelimelerle aramız iyi olsun. (Rakamlarla da aramız iyi olsun) Bizler, sayısal puanlarla eczacılık
fakültesine girmiş insanlarız, rakamlarla aramız iyiydi, zaten hayatımız hesap-kitap, kelimeler
üzerine çalışalım şimdi. Kelimeler yoluyla kendimiz üzerine. Gerçekler tanımlı değilse gerçek
olmayan bizi oyalıyor . Eczane için konuşursak, gerçek hedefimiz tanımlı değilse, günlük mesaide
boğulup gidiyoruz, önemsiz işler önemliymiş gibi olmaya başlıyor, gerçekten önemli olanı
ıskalıyoruz. “Önemli İşlere Öncelik” kitabında anlatıldığı üzere,
“önemli olana bilinçli olarak bağlanmazsak, önemsiz olana bilinçsiz olarak bağlanıyoruz…” Bağlanıyoruz dostum.