B12 vitamini veya kobalamin (KB) suda çözünen 8 adet B vitamini grubundan olup, metabolik süreçlerde hidrojen alıcısı olarak görev yapan bir koenzimdir. Gen kopyalanmasında koenzim olarak görev yapan kobalamin, ayrıca protein sentezi, megaloblastik aneminin önlenmesi, karbonhidrat ve yağ metabolizması için de gereklidir. Siyanür zehirlenmelerinde bir antidot olarak kullanılabilir.
B12 vitamini (Şekil 1) potansiyel olarak aktif tüm kobalaminleri temsil eder. Kobalaminler, kobalt koordineli nükleotid (baz olarak 5,6-dimetilbenzimidazol) içeren bir alt eksenel liganda sahip bir grup kobalt içeren bileşiktir (korrinoidler). B12 vitamininin siyanokobalamin (CN-Cbl), hidroksokobalamin (OH-Cbl), adenozilkobalamin (Adl-Cbl) ve metilkobalamin (Me-Cbl) olmak üzere çeşitli formları vardır.
KB’in koenzim rolü hayati öneme sahiptir. Metilkobalamin, folik asit bağımlı pürin ve pirimidin sentezinde anahtar rol oynayan metiyonin sentazın koenzimi olup, DNA sentezi için gereklidir. Vitamin B12 yokluğunda RNA sentezi devam eder, bunun sonucunda hücreler ve özellikle hücre çekirdekleri büyür ama bölünemez, çünkü DNA replike olmaz. Adenosiyanokobalamin, yağ asitlerinin metilmalonil CoA ile yıkımda rol alır. Sinir liflerinde myelin yapılması ve korunması için vitamin B12 gereklidir. Eksikliğinde propionil koenzim A, süksinil koenzim A’ya dönüştürülemez ve sitrik asit döngüsüne giremez. Yağ asidi sentezinde asetil koenzim A yerine propionil koenzim A kullanılır ve tek sayılı yağ asitleri sinir sisteminde birikerek miyelin dejenerasyonuna neden olurlar.
Vitamin B12 sentezi 1972’de Robert Burns Woodward ve Albert Eschenmoser tarafından sağlanmıştır. Eschenmoser-Woodward yönteminde B12 vitamini sentezinin 72 kimyasal adım olması ve % 0,01’in çok altında kimyasal verimi nedeniyle pratik bir sonucu olmamasına rağmen, Eschenmoser-Woodward sentezi tek tamamlanmış (biçimsel) toplam sentez olmaya devam etmektedir. Günümüzde B12’nin endüstriyel üretimi seçilen mikroorganizmaların fermantasyonuyla yapılır.
Şekil 1. Kobalamin’in kimyasal yapısı.
Hiçbir ökaryotik canlı bu maddeyi kendi üretemez. Anaerobik bakteriler doğal olarak B12 vitamini sentezler. Bu vitamini kendi üretebilen tek kaynak bakteriler olduğu için tüm bitkisel kaynaklar aslında bakteri ve bitkinin simbiyotik bir ilişkisi sonucu veya fermantasyon yolu ile B12‘ye sahiptir. İnsanların bağırsak florasında bulunan bazı bakteriler de bunu gerçekleştirir, ancak bu işlem kalın bağırsakta, bu vitaminin emildiği ince bağırsaktan uzak bir bölgede yapılır. Bu yüzden insanlar bu vitamini dışarıdan almak zorundadır. Ayrıca, B12 eksikliğinde mide parietal hücrelerinin “intrinsik faktör” adı verilen glikoproteini sentezleyememesi de önemli bir neden olabilir. İntrensik faktör, B12 vitaminine bağlanarak bağırsaktan emilimini sağlar.
B12 vitamini, hayvanların kas ve karaciğer dokularında depolanır ve bazıları bu vitamini yumurta ve sütlerine de geçirir. Bu yüzden et, sakatat, yumurta ve süt genellikle insanlar ve diğer hayvanlar için en temel B12 kaynaklarından biri olarak görülür. Karaciğer, midye, dana, kuzu, tavuk ve hindi eti, balık ve yengeçler, en yüksek oranda B12 içeren besin kaynaklarıdır.
Bitkiler ve algler de B12 içerebilir. Bazı bitkilerin insanlarda bu vitamin ihtiyacını karşılamak için kullanılamayacağı düşünülmektedir. Bunun en büyük nedeni bu maddelerin ya B12 vitaminin aktif olmayan bir formunu içermesi, ya da işleme sürecinde vitaminin kaybolması olabilir.
B12 vitamini kan ve idrarda yapılan testler ile tespit edilebilir. B12 vitamini eksikliğinin en erken belirteci, B12 vitamini ve taşıma proteininden oluşan bir kompleks olan holotranskobalamin (holoTC) seviyelerinin düşük olmasıdır.
Vitamin B12 düzeyini düşüklüğü kadar yüksekliği de anlamlıdır. Özellikle hematolojik hastalıklarda, solid tümörlerde, otoimmün hastalıklarda, renal hastalıklarda ve enfeksiyon hastalıklarında yüksek serum kobalamin düzeyleri saptanmıştır.
Yüksek kobalamin düzeylerinin çoğalan lökositlerden salınan haptokorrin (HC) kaynaklı olması nedeniyle, hematolojik kanserler ile ilişkisi bulunmaktadır. Yüksek kobalamin ve HC düzeyleri, polisitemia vera, myeloproliferatif sendrom, akut lösemi, eozinofili ve eozinofilik lösemi gibi diğer hematolojik hastalıklarda da gösterilmiştir. Yüksek serum kobalamin düzeyi özellikle üç karaciğer hastalığında görüldüğü bunların akut karaciğer hastalıkları, kronik karaciğer hastalıkları, Hepatosellüler karsinomun erken dönemi olduğu, akciğer, meme, barsak ve böbrek tümörlü hastalarda artmış serum kobalamin düzeylerine rastlanabildiği de bildirilmiştir.
Ayrıca, romatoid artritli hastalarda yüksek HC veya transkobalamin (TC) düzeyleri nedeniyle, erişkin Still hastalığında ise yüksek TC düzeyi nedeniyle kobalamin yüksekliği ortaya çıktığı rapor edilmiştir. Otoimmün lenfoproliferatif sendromda yüksek serum kobalamin düzeyi saptandığı ve bu durumun tanısal belirteçlerden olduğu rapor edilmiştir. Enfeksiyon hastalıklarında artmış serum kobalamin düzeyi sık görülür. Malarya ve tifoda artmış kobalamin ve TC düzeyleri saptandığı, HIV enfeksiyonların da kobalaminin hem artmış hem de azalmış seviyelerine rastlandığı tespit edilmiştir.
Serum vitamin B12 yüksekliği, bazı hastalıkların tanı ve takibinde değerlidir. Yüksek serum kobalamin düzeyleri ile hastalıklar arasında ilişkiyi araştırmak için bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.