Yaşanan her büyük travma, ruhumuzu bir yerlerinden yaralar, duygularımızı etkiler. Duygularımız küçük yaramaz çocuklara benzer, aklı yoktur. Mantık yoluyla onunla başa çıkamazsınız, o yine bildiğini okur.
Oysa hayat hiç düz gitmez. Biz değişikliklere dirensek de o bizi ne yapar eder, buna zorlar. Her biriniz gözlerinizi kapatıp geçmişten bugüne hayatınızda nelerin değiştiğini düşünecek olursanız, buna siz bile şaşar kalırsınız.

On yaşınızdayken, on yıl sonra nerede ve nasıl yaşayacağınızı bilseydiniz, biri size on yıl sonrasını gösterebilseydi, ya da yirmi yaşınızdayken, otuz, kırk, elli, altmış yaşınızdayken biri size on yıl sonrasını gösteriverseydi…

Bambaşka evler, değişik bir iklim, pencereden baktığınızda gördüğünüz değişik manzara, kapı çalındığında eve gelip size sarılan farklı kişiler… Ya da çalınmayan kapılar, bir türlü gelmeyen o insanlar…

Hayatımızın kontrolü bizde sanırız ama öyle zamanlar olur ki kontrol bir anda elimizden kayıp gidiverir. Son yaşadığımız Hatay depreminde her birimiz bunu iliklerimize kadar hissettik. Hayal etmesi bile içimizi titretecek kadar ürkütücü olan gerçekleri yaşarken bulduk kendimizi. Bu durum hepimizi çok korkuttu. O depremi yaşayanlar korkmayı bile bilemedi ama hayat devam ediyor….
Hatay’lı o güzel insanların çoğunu 2013 yılında Çine yapmış olduğumuz bir seyahatte tanımıştım. Sonrasında görüşmeler, seyahatlerle yapılan ziyaretler… Hani iyiki tanımışım dediğiniz insanlar vardır ya, konuşurken içinizin ısındığı, öyleydi işte…
Şekip Kirbeci, Volkan Kunt, Çetin Aygüler, Mustafa Akyürek, Okşan Halefoğlu, Aykut Kurşun, Nurçin Mukadder Oruç ve ismini sayamadığım tüm arkadaşlarım… Kimi çok sevdiklerini kaybetti, kimi hayatını… Yaşadıkları acıların tarifi imkânsız…
Depremden 15 gün önce derneğimizin yapmayı planladığı bilimsel kongresi için Majistral Eczacıları derneği yönetim kurulunda görevli arkadaşlarımızla kongre otelini belirlemek için Hatay’a gitmiştik.
Bizlere sevgili Aykut Kurşun arkadaşımız rehberlik etmiş, o dönemin Hatay Eczacı Odası Başkanı Sedat İlkin Aközcan ile birlikte kongre ile ilgili görüşmelerde bulunmuştuk.
Herşey yolunda gitmiş kongre oteli için The Museum Hotel Antakya’da karar kılmıştık. 10 gün sonra tekrar Hatay’a gidip son görüşmeleri yapmak üzere ayrıldık.
Hatay’da bulunduğum sürede Mustafa Akyürek abiyi görmeyi çok istemiştim. Ancak eczanesi öğlene kadar açık olduğu için yetişememiş telefonla konuşmuştum. Eşini kısa bir süre önce kaybetmişti. Onsuz yaşamak çok zor, alışamadım Ahmet demişti. Kısmetse Ekim ayında Hatay’da bir kongre için tekrar geleceğim o zaman görüşürüz diyerek telefonu kapatmıştım. Bu son görüşmemizdi.

Ah Mustafa abi. Çok sevdiğin eşine kavuşmak için neden bu kadar acele ettin… Ya Nurçin Mukadder Oruç! sınıf arkadaşım her daim gülen yüzünü unutmak mümkünmü! Nurçin bir süre önce sunum yapmak üzere yine Hatay eczacı odasının daveti ile gelmiş olduğum o sene beni hiç yalnız bırakmamış, Ahmet emekli olmanın tadını çıkartıyorum demişti.

Depremden 10 gün sonra Derneğimizin yönetim kurulu üyeleri ile bölgede yaşayan meslektaşlarımızı ziyaret için Antakya’ya gittik. Ayaklarım beni depremde hayatını kaybeden Mustafa Akyürek abimizin Antakya merkezdeki eczanesine götürdü. Birçok eczanenin yıkıldığını, ayakta kalanların ise çoğunun yağmalandığını işitmiştik…Mustafa Abinin eczanesi de yağmalanan eczanelerin arasındaydı. Duvardaki televizyonundan, diplomasına kadar herşey alınmıştı. Ondan bir anı bulabilmek adına bir şeyler ararken gözüm yerdeki farmakopeye takıldı birde ilaç şişesi! … Öyle ya bir eczacıyı anlatan ondan geri kalan daha anlamlı ne olabilirdi. Eczanemin en müstesna köşesinde saklamak için saygıyla eğilerek aldım.
Yazımın başlığında belirttiğim gibi bizleri derinden yaralayan acıların artık öğretici olması ve depreme dayanıklı yapıların bir an önce hayata geçirilmesi en büyük dileğimizdir.
Mustafa abi, Sevgili sınıf arkadaşım Nurçin sizleri hiç unutmayacağım… Güzel Hatay’ın güzel insanları… 03/08/2025

