“Nefes alamıyorum” Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Black Lives Matter ‘’Siyahların Yaşamı Önemlidir’’ hareketinin bir sloganıdır. Bu ifade, 2014 yılında New York City polis memuru tarafından boğazına bir şey geçirilerek öldürülen Eric Garner’ın son sözlerinden türemiştir. Eric Garner’ın son iki kelimesi (Nefes alamıyorum) tüm protestoların ve hak arayışının sloganı olmuştu.
Aynı iki kelime bu defa Minneapolis’te görgü tanıklarının çektiği video kayıtlarında George Floyd’un ırkçı polisler tarafından boğularak öldürülmesi esnasında duyuldu. Polise direnç göstermediği yayınlanan başka video kayıtlarında ortaya çıkan Floyd, 8 dakikalık videoda yaklaşık dört dakika ağlayarak polis memurlarından boğazını rahat bırakmalarını rica ederken, her yerinin acıdığını anlatmaya çalışırken bir süre sonra polis memuru Derek Chauvin’in dizinin verdiği baskıyla boğuldu ve öldü.
BU HATIRLATMADAN SONRA KONU BAŞLIĞIMIZIN ÖZELİNE DÖNECEK OLUR İSEK;
Meslek kuruluşları, tarihin pek çok döneminde aynı işi yapan, aynı mesleğe mensup insanların kendi çıkarlarını korumak ve dayanışma göstermek amacıyla bir araya gelerek oluşturduğu örgütlerdir. Bu yapılar her türlü otoriteye karşı kendi çıkarlarını korumak amacıyla hareket etmişlerdir. Kamu otoritesinin kullanıcısı olan devlet de bu mücadele alanının önemli bir bileşenidir. Bazen devlet otoritesi meslek örgütlerinin faaliyetlerini doğrudan veya dolaylı olarak baskılayabilmiştir. Bazen de devlet, meslek örgütlerinin sağlamış olduğu pek çok avantajdan yararlanabilmek için ekonomik, hukuksal, sosyal ve siyasal alanlarda meslek örgütlerinin faaliyetlerine kayıtsız kalamamıştır. Aynı zamanda meslek örgütlerinin ekonomi başta olmak üzere çeşitli alanlarda atacağı adımlar, siyasal iradenin politikalarını da etkilemiş, dolayısıyla meslek örgütleri devlet karşısında bir baskı aracı olarak önem kazanmıştır. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ortaya çıkışı da devlet-meslek örgütleri ilişkisinin şekillendiği bu alanın bir parçası olarak meydana gelmiştir. Başta kamusal yönü ağır basan tabiplik, eczacılık, avukatlık, mimarlık ve mühendislik gibi meslek örgütleri devlet idari teşkilatında düzenlenerek hukuksal ve sosyal statülerine kavuşmuşlardır.
Tarih boyunca insanlar ekonomik, sosyal, kültürel, dini, yönetsel, mesleki vb. pek çok konuda bir arada hareket etme ihtiyacı gütmüş, bunun sonunda da en küçüğünden en karmaşığına pek çok örgütsel yapı meydana gelmiştir. Bu kapsamda farklılaşan ihtiyaçlar, insanlık birikimi ve değişen çevre koşulları gibi sebepler örgütlerin dünyasında çeşitlilik yaratmıştır. İnsanlık tarihi, aynı zamanda örgütlenme ve örgütlerin birbirleri ile mücadeleleriyle şekillenmiş; meslek örgütleri de bu mücadele alanının bir parçası olarak gelişme göstermiştir.
Meslek örgütlerinin ortaya çıkışının iki temel sebebi vardır. İlki, mesleğin ve meslektaşların çıkarlarının korunmasına ilişkindir. İkinci ise toplumun tamamına ve devlete yöneliktir; toplumsal gereksinimlerin karşılanması ve kamu yararının korunmasına katkı sunmasıdır.
Meslek örgütlerinin devlet ile olan ilişkileri bazen uyum bazen de çatışmacı bir şekilde birbirini etkilemiştir. Bunun yanında en kapsamlı ve kurumsallaşmış örgüt olan devletin de kişiler ve diğer örgütler üzerinde otorite kullanma gücü bulunmaktadır. Devlet-meslek kuruluşları ilişkisi bu otorite alanıyla şekillenmektedir. Devlet, toplumun genel çıkarını sağlama işlevini yerine getirmek için kimi eylemlerinde meslek kuruluşlarını korumak, yeniden üretmek ve geliştirmek zorunda kalmıştır. Üretimde kullanılan beceriler için meslek içi eğitim, teknik yarışma, teknik öğretim, mesleki bilgi yenilenmesi, bilimsel araştırma, üretimin teknik örgütlenmesi, türlü iş birliği deneyimleri ve üretim araçları gibi eylemler buna örnek verilebilir.
ŞİMDİ;
Son yıllarını mesleki alanını korumayı başaramayan, devamlı ekonomik kayıplara uğrayan bir mesleğin bireyi olarak bu satırlardan haykırmak istiyorum. NEFES ALAMIYORUZ!
Geldiğimiz süreçte veteriner ilaçların kaybı, zirai ilaçların kaybı, diplomaları olduğu halde optik açamayan optisyen eczacılarımızın mesleki kayıpları ve en son radyokontrast ilaçların hastaneler tarafından hastalara verilecek olması eczane ekonomilerinin iyice daralmasına neden olacaktır.
Bizleri yönetmek için seçtiğimiz yöneticilerimizden, meslek üyelerinin haklarını korumak için resmî ve özel kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunmak, gerekirse sözde eylem değil gerçek anlamda aksiyon almak durumunda olduklarını hatırlatmalıyız.
HATIRLARSANIZ;
Kasım 2024 tarihinde Aile hekimleri, sağlık çalışanları ve ebeler, Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ne yönelik tepki olarak Kasım ve Aralık’ta iş bırakmıştı. Devamında 6-10 Ocak 2025 tarihleri arasında yeniden iş bırakma kararı aldı. Bu eylemlerinde Aile hekimleri ve aile sağlığı merkezi çalışanları 1 Kasım’da yürürlüğe giren Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinin geri çekilmesini isterken, Aile Sağlığı Merkezlerinin fiziki ve tıbbi donanımının kamu tarafından sağlamasını, hekim başına 2 bin vatandaşı aşmayacak hastanın kayıtlı olması ve sağlıkta şiddet yasasının güçlendirilmesi gibi talepleri yer almaktaydı. Sonrasında bizlerin sessizce izlediği bir dizi eylemlere değişik platformlarda devam ettiler.
Bu eylemlerinde arzulanan hedefe, ancak ve ancak gösterilen istikrarlı bir duruş sayesinde ulaşabileceklerini biliyorlardı. Mevcut durumu tarafsız bir biçimde aktarma misyonu olan basın organları ve medya kuruluşları meselede oldukça önemli bir görev aldılar. Hekimler sosyal medyayı etkili biçimde kullanarak ve eylemlere katılımı en üst düzeye çıkararak istedikleri sonuca ulaştılar.
Sorunlarımızın çözümünde müzakere ve gerekirse eylem sürecinin başlamasını bir an önce bekliyoruz. Artık NEFES ALAMIYORUZ!