Bu siteyi kullanarak Gizlilik Politikası ve Çerezler'nı ve Kullanım Koşulları'nı kabul etmiş olursunuz.
Kabul
Eczacı DergisiEczacı Dergisi
  • Haberler
    • Bilgilendirici İçerikler
    • Türk Eczacıları Birliği
    • SGK Haberleri
    • Sağlık Bilgileri
  • Yazarlar
    • Prof. Dr. Ali Demir Sezer
    • Prof. Dr. Ekrem Sezik
    • Prof. Dr. Ş. Güniz Küçükgüzel
    • Bünyamin Esen
    • Meral Günay Öztürk
    • Uzm. Ecz. Sema Uysal Zeybek
    • Ecz. Vecihi Özerdemli
    • Ecz. Ahmet Olgay Altındağ
    • Ecz. Eyüp Talha Kocacık
    • Uzm. Dyt. Ezgi Öztürk
  • Röportajlar
  • Dergilik
  • Kaydettiklerim
Arayın
Entertainment
  • Haberler
    • Bilgilendirici İçerikler
    • Türk Eczacıları Birliği
    • SGK Haberleri
    • Sağlık Bilgileri
  • Yazarlar
    • Prof. Dr. Ali Demir Sezer
    • Prof. Dr. Ekrem Sezik
    • Prof. Dr. Ş. Güniz Küçükgüzel
    • Bünyamin Esen
    • Meral Günay Öztürk
    • Uzm. Ecz. Sema Uysal Zeybek
    • Ecz. Vecihi Özerdemli
    • Ecz. Ahmet Olgay Altındağ
    • Ecz. Eyüp Talha Kocacık
    • Uzm. Dyt. Ezgi Öztürk
  • Röportajlar
  • Dergilik
  • Kaydettiklerim
  • Anasayfa
© 2024 Eczacı Dergisi - Tüm hakları saklıdır.
Okunan: KİŞİSEL MARKALAR ÇAĞI
Giriş yapın
Bildirimler Daha göster
Font büyütücüAa
Eczacı DergisiEczacı Dergisi
Font büyütücüAa
Arayın
  • Anasayfa
  • Haberler
  • Röportajlar
  • Yazarlar
  • Dergilik
  • İletişim
Zaten hesabınız var mı? Giriş yapın
Takip edin
  • Anasayfa
© 2024 Eczacı Dergisi. Tüm hakları saklıdır.
Eczacı Dergisi > Yazılar > Yazarlar > KİŞİSEL MARKALAR ÇAĞI
Yazarlar

KİŞİSEL MARKALAR ÇAĞI

Uzm. Ecz. Sinem Güngör Bayar
Yazar Uzm. Ecz. Sinem Güngör Bayar
2 Temmuz 2025
Yazarlar
347 görüntüleme

“Bir zamanlar kim olduğumuzdan müthiş bir utanç duymuyorsak, kendimizi bilme yolculuğu başlamamış demektir. “  (Alain de Botton)

Artık herkes tek kişilik bir şirket, marka. Bir ürün ortaya koymaya bile gerek yok, insanların kendisi ürün. Bir instagram hesabı, ürün mesela. 

Instagram hesapları renkli ve mutlu bir çok insanın twitter hesabı mutsuz ve depresif. (Evet ben hala twitter diyorum). Fotoğraf çekmek mutlulukla çok ilgili, mutlu zamanlarımızın fotoğrafı olsun istiyoruz, kayıtlara geçsin çabası. Oysa yazmak öyle mi? Yüz kırk karakterde bile insanı dağıtmaya yetiyor. Yazmak mutluyken yapılacak bir şey değil; günlük tutmak, şiir ve düz yazı hep melankolik; acıyı nötrleştirme çabası. Tüketmenin ve görünmenin kendisi bir eylem olarak “marka”. O nedenle artık, mutluyuz madem haydi fotoğraf çekilelim yerine, fotoğrafımızı gösterelim de mutlu olalım daha popüler. Sosyal medyada yayınlamak için mekanlara gidiyoruz, her yapılan yayınlanıyor, normalleşti bu.Yemek yemenin evreleri ile ilgili harika bir tespit vardı; 

Çiğ yemek .

Pişirip yemek. 

Fotoğrafını çekip yemek. 

 Etkileşim ve görünmek her şeyden önemli hale geldi.Çok eğlenceli ve çok onaylanmış hissettiriyor, kabul ediyorum. Arka planda ise hepimiz- eskisine göre- çok daha yorgun ve kaygılı, çok daha meşgul, çok daha yalnız hayatlar yaşıyoruz. Buradaki acının  bir yerden topraklanması gerek. Nedir acıyı topraklayan ? Spor mesela, ter atmak. Ağlamak mesela. Tatile gitmek, suyla temas etmek, dans etmek mesela. Bilinç çözülene kadar birine anlatmak, yazmak mesela. Ya da her şeyi unutacak kadar çalışmak. Hani ünlü bir söz vardı, 

Her şeyin çaresi daima tuzlu sudur: ter, gözyaşı yahut deniz.. 

                                                                                         (Karen Blixen) 

Bu topraklanma, bu nötrleşme sağlıkla çıkmazsa bünyeden, oradaki zehir günlük hayatımıza dağılıyor. Sarkastik, her önüne gelenle dalga geçen (onu da mümkünse İngilizce-Türkçe yapan) insanlar var etrafta. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Herkes herkesi bir kalemde siliyor. (Ne yalan söyleyim ben de artık öyleyim). Trafikte ve sokakta insanımız öfkeli, çok dolu, herkesin acelesi var ve yüzler gülmüyor. Ülkemizin zorlu yaşam koşulları da buna sebep, ancak dünyanın geri kalanı da farklı değil gibi. Yalın Alpay’ın, (insan, adıyla müsemma) en yalın haliyle dünyadaki yozlaşmayı anlatan kitabı “Post Truht”ta bahsettiği üzere; insanların kafasında bir doğru var, ona inanıyor ve gerçek ne olursa olsun kimse bunu değiştiremiyor, artık. İnanmak istediğine inanan birine gerçeği anlatamazsınız. Ulaştıramazsınız. 

Gülen yüzler, enerjik kahkahalar reels videolarında, orası görünmekle ilgili. Günlük hayata ve twitter hesaplarına asık yüzler, şikayetler ve linçler kaldı, orası nötrleşmeyle ilgili. Avatar filminde bir zamanlar hayal dünyası olan, sonradan gerçek oluyordu. Gerçek olan hayal gibi kalıyordu. Tıpkı onun gibi. İnstagram için yaşanan hayatlar var artık. Gerçi o kadar da haksızlık etmeyelim, özellikle bize özgü bir şey var bu dünyada, gündemden ve acıdan mizah üretebilecek bir bilinç seviyesi. Ülkede bir şey oluyor ve ben konunun şiddetinden bağımsız, üretilen mizaha kayıtsız kalamıyorum. Ne diyorlardı ? Başka ülkede yaşayamam. Eczanemin ilk yıllarında bir kadın tanımıştım, şikayete edene  yaklaşmıyordu, konuşmuyordu. Bir bildiği varmış. Özellikle benim gibi, mesleğinin ilk yıllarını ne yaptığını bilmeden, sonra da ne yaptığını bildiğini sanarak geçirenler için etrafında böyle bilge insanlar gerekliymiş, kıymetini bilememişim. Matematikte bir “gerekli ve yeter şart” meselesi vardı, işte onun gibi, birkaç aklı başında, yaşam bilgisi olan, deneyimlerini sindirmiş birileri lazım(mış). Görerek ve duyarak öğreniyoruz hayatı. Şikayet bizim ülkemizde bir kültür, bir yaşam biçimi. Farkında olmadan içselleştiriyoruz. Hatta şu anda bu yazının içinde bile, şikayetlerimi sıraladığımın farkındayım. Oluyor arada böyle. Otomatik çıkıyor, omurilikten çıkıyor. Aynı şekilde gösteriş de bir kültür bizim ülkemizde. Amaç önemli değil, yaşanan önemli değil. Ne derler, ne konuşurlar, ne görürler önemli. Nikah o kadar önemli değil mesela, düğün önemli. Tek başına nikahı kimse adam yerine koymuyor. 

Bu bağlamda diyebilirim ki, insanların kendi doğrularına sımsıkı sarıldığı, çalışkan ve azimli olanların, ağzı laf yapanların bunu gösterdiği ve sahip çıktığı dünyamızda, isteyen herkes kişisel bir marka. Yaşam biçimimiz, dünya görüşümüz, yediğimiz içtiğimiz, duruşumuz kişisel bir marka. Bu iyidir ya da kötüdür demiyorum, bir tespit olarak kabul etmenizi rica ediyorum. . 

Yıllar önce Ufuk Tarhan’ın “T- İnsan” kitabında, geleceğin meslekleri öngörü listesinde vardı; kişisel marka danışmanlığı. Kişisel marka meselesi, insanları artık birey olarak kabul ettiğimizi de gösteriyor. Bizim gibi doğu toplumlarında göze batan gözden çıkarılırdı eskiden. Artık öyle değil. Yeteri kadar kendinizi yaşama cesareti gösterirseniz, kabul görüyorsunuz. Görünmeyen ama hissedilen bir eşik var yalnız, onu geçmeniz lazım. Aşırı bireycilik de, aşırı topluma uyumlu yaşamak da mutsuzluk kaynağı. Bizler Asya ile Avrupa arasında, doğu ile batı arasında, gelenekler ile modernite arasında kalmış çocuklarız. Aklımız ne derse desin kalbimiz başka şeyler isteyebiliyor. Hem toplumdan özgürleşmek hem de ait olmak istiyoruz. Doğunun etkisiyle büyümüş bilinç dışımız, batı ile tatmin olmuyor. Evlenirken kına gecesi yaptığımda anladım. Asla işim olmaz derdim, işim oldu.Her zaman büyük konuşmalarımı afiyetle yemişimdir. 

Kişisel marka mı desem, başarı mı desem, sosyal statü mü desem, ne desem bilemedim ama kendimizi olduğumuz halimizle, her şeyimizle, tüm insani özelliklerimizle, köklerimizle kabul etmek; işte o kabul bize yolu açıyor, onu diyebilirim. İnsana dair ne varsa bizde var. Hata yapabiliriz, düşebiliriz, kalkabiliriz, yanılabiliriz, başarısız olabiliriz. On yıl önceki fikirlerimizi bugün hala geçerliyse zaten ciddi sıkıntı vardır, değişmelidir bu. Eğer hayatta hiç bir şey öğrenmemişsek, işte o zaman aynı kalıyoruz, o zaman düşünceler ve çevremiz değişmiyor. En temel etik değerler, en temel karakter özelliklerini ayrı tutuyorum, o zeminden bahsetmiyorum, o zeminin üzerine inşa edilenden bahsediyorum. Değişim hayatın gerçeği. Değişim dünyanın gerçeği. Dünya yuvarlak ve dönmeye devam ediyor.Mevsimler geçiyor.  Bizler büyüyoruz..

Bir uzay mekiği yeryüzünü terkedip atmosfere doğru yükselirken, parça parça yüklerini bırakır, ancak öyle yol alabilir, hızlanabilir, yükselebilir. Aynısı bizim için de geçerli. Yol almak istiyorsak işimize yaramayan bakış açılarını bırakmamız gerekiyor. Bırakma-vazgeçme meseleleri çok derin, öyle kolay olmuyor, bazen istesek de olmuyor, üzerinde çalışmak lazım. Kolay bir şey değil, içeriden yükselen “hayır onu bırakamazsın” sesleri bitmiyor. Açıkçası ben, ne zaman içimde bir değişim başlangıcı belirse, diğer yüzde elliyi zor tutuyorum.

Sosyal statüde yukarıda olmak için, başarı için, kişisel markamız için, kendimizi olduğumuz gibi kabul edip sevmek, sarıp sarmalamak gerek. Hiç kimse sizi, sizin kendinizi sevdiğinizden daha çok  sevmeyecek. Çıtayı buralardan hesaplamak lazım; çağın çılgınlığı narsisizme kapılmadan. Belki bir anahtar cümle bulabilirim; 

“Sadece ben demiyorum, önce ben” diyorum. Önce ben demeyi öğrenen, kendine değer vermeyi de, kalkınmayı da öğrenir. 

Önceliklerimiz olmalı, her şeye yetişemeyiz. 

Sınırlarımız olmalı, herkesi memnun edemeyiz. 

Not tutmayı öğrenmeliyiz, her şeyi aklımızda tutamayız, ilham böyle gelir .

Yönetmeyi öğrenmeliyiz; zamanı, insanları, bedenimizi, sağlığımızı, parayı ve duyguları; yönetici konumda olmazsak yönetiliriz. 

İşbirliğini öğrenmeliyiz; işbirliği insanlık gelişiminin temel taşı.

Yardım istemeyi öğrenmeliyiz, tek başımıza nerdeyse hiç bir şey yapamayız. 

İltifatları kabul etmeyi öğrenmeliyiz; değerimizi azaltırız yoksa. 

Nerde iyi olduğumuzu bulmalıyız, başarı oradan akar.

En zayıf halkamızı bulmalıyız, hayatı oradan onarırız.

Şikayeti bitirmeliyiz, koşulların kurbanı değil, efendisi olmak için.

Elimizden gelenin en iyisini yapıp, yola devam edeceğiz. 5-0 mağlup gidiyorsak 6-5 kazanacak gibi  asılacağız. On kez düştüysek onbir kez kalkacağız. Yüzde bir şansımız varsa eğer, yüzde sıfırdan büyük olduğu için, bu şansı değerlendireceğiz. Yolun sonundaki büyük resimlere değil, sadece önümüzdeki  adıma odaklanacağız. Adım adım ilerleyeceğiz. Sürece odaklanmayı normalleştireceğiz. Süreç bizim yoldaşımız, vizyonumuz da bize yol gösteren ışığımız olacak. Vizyoner olacağız. Büyük ve farklı düşünmeyi öğreneceğiz. 

Denemeyi, hata yapmayı, daha fazla deneyim ve bilgi üretmeyi normalleştireceğiz.

Mükemmeliyetçilikten uzak duracağız. 

Ne olursa olsun kendimize ve yolumuza sahip çıkacağız. 

Kendimizi yalnız bırakmayacağız, insanlarla geçinmeyi ve çalışmayı ve ilişki kurmayı öğreneceğiz. İnsan sosyal bir varlıktır çünkü, yalnızlık Allah’a mahsustur. 

Ne kadar basit olursa olsun yaptığımız her şeyi düzgün yapacağız, öyle anılacağız. İşime saygım, kendime saygımdır, hayatıma saygımdır. 

Kim olmaya geldiysek, onu bulacağız, o olacağız.

Topraklanacağız, acıları nötrleştirip, mutluluğu çoğaltacağız. 

Enerjik ve mutlu uyanacağız. Spor yapacağız, sağlıklı besleneceğiz, iyi uyuyacağız. Geçmişimizle ve köklerimizle –ne kadar zor olursa olsun- barışacağız. Kendimizin en iyi versiyonu olmak için elimizden geleni yapacağız ki,

Hayata ve kendimize karşı vicdanımız rahat olacak. 

İşte o zaman bu dünyadan size ait bir marka geçmiş demektir.

Dağ başına çıkarak değil de, kaosun içinde kendi olabilen, huzur bulabilen.. 

Öyleli.. 

LONGEVİTYDE UYKUNUN ÖNEMİ
SEFTOLOZAN-TAZOBAKTAM KOMBİNASYONU
ECZACILIKTA YAPAY ZEKA DESTEKLİ EĞİTİM MODELLERİ
BİYOTEKNOLOJİK İLAÇ DOSYASI: İNFLİKSİMAB
Kâğıt Reçetelerde Nelere Dikkat Etmeli?
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Whatsapp Whatsapp LinkedIn Eposta Linki kopyala Yazdırın
Önceki yazı 44. DÖNEM 3. BÖLGELERARASI TOPLANTI ORDU’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Sonraki yazı NEFES ALAMIYORUZ!
Yorum yapılmamış Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni eklenen haberler

2025 Yılı Nisan Ayı Sağlık Ödemeleri Hakkında Duyuru Yayımlandı
Haberler
14 Temmuz 2025
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ BAŞKANI ARMAN ÜNEY’DEN TOPLUM SAĞLIĞI İÇİN KRİTİK UYARI “VİTAMİN, MİNERAL VE BİTKİSEL DESTEK ÜRÜNLERİ SADECE ECZANELERDE SATILMALI”
Haberler
10 Temmuz 2025
Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesinde Yapılan Düzenlemeler Hakkında SGK Duyuru Yayımladı
Haberler
10 Temmuz 2025
SUT Değişikliği ve Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu Kararı Hakkında Duyuru Yayımlandı
Haberler
10 Temmuz 2025
“Eczacılığın Geleceği; Dönüşüm Yenilik ve Sınırlar Ötesi Ufuklar”
Haberler
8 Temmuz 2025

Eczacı Dergisi Kurumsal

İmtiyaz Sahibi: Meral Günay Öztürk
Yayıncı Kuruluş: Novi Medya Merkezi İletişim ve Yayıncılık A.Ş.
Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Çetin Öztürk
Grafik Tasarım: Filiz Erdem
Editör: Songül Türe
Pazarlama Yönetmeni: Kübra Yeşildirek
Dijital Pazarlama Yönetmeni: Tuğba Taylan
Muhabir: Kemal Genç

Ad imageAd image

Gizlilik ve Çerez Politikası | KVKK Aydınlatma Metni | Kullanıcı Sözleşmesi

İletişim Bilgileri

A: Eski Büyükdere Caddesi
Maslak İş Merkezi No:37 Kat: 5
Maslak/İstanbul
T: (0212) 256 67 67
F: (0212) 256 34 33
E: eczaci@eczacidergisi.com

Eczacı DergisiEczacı Dergisi
Takip edin
© 2024 Eczacı Dergisi - Web sayfalarında yer alan tüm bilgi, döküman, fotoğraf, video, görüntü, metin, vb. herhangi bir içerik izin alınmadan kullanılamaz. Tüm hakları saklıdır.
adbanner
Hoşgeldiniz

Hesabınıza giriş yapın

Username or Email Address
Password

Şifre hatırlatma