Günümüzün her şeye ulaşılabilir dünyasında, ideal yaşam tarzı olarak, eksiksiz olma arayışına yönlendiriliyoruz. Olanaklar bombardımanı altında her bağlamda geri kalmamaya çalışıyoruz. Her şey tam olsun, eksik olmasın, gündemi bilelim, günceli takip edelim, dahil olalım, katılalım, alalım, gidelim, öğrenelim, kaydedelim vs derken bu akışın hızına ayak uydurmaya çalışıyoruz ancak zorlanıyoruz. Yaşam sürekli güncelleniyor ve biz hiçbir şeyi kaçırmama gayreti içinde sosyal medyayı takip etmeli, kendimizi geliştirmeli, sosyal, kültürel bağlamda deneyim ve etkinliklere dahil olmalı, beğenilmeli, görülmeli, donanımlı olmalı, davet edilmeli vb inançlarla kendimizi yormaya başlıyoruz.
Tam bu noktada devreye FoMO giriyor yani bir şeyleri kaçırma korkusu. FoMO (Fear of Missing Out) nedir derseniz, bir nevi dışarıda kalma korkusu, onay alma ihtiyacı, yetersizlikle baş edememe, kişinin dıştaki akıştan kopup kendiyle kalma kaygısıdır. Tüm bunlar birleşince, dışsal yollarla anlam arayışına gireriz; hayatla ilgili ortaya çıkan dışsal anlam kaybı korkusu da bizi sürekli çabaya yönlendirir. Eksik kalmayayım, dahil olayım, görüleyim, fark edileyim, ‘Ben de!’ diyebileyim gayreti bizi ideal sandığımız bu standartların peşinden koşturur. Oysa tüm bu çaba adeta koşu bandında bir yere varmaya çalışmak gibidir. Sürekli çabalarız, yoruluruz ancak bir yere varamayız, çünkü orada yolun tadını çıkarmak yoktur. Tek hedef göstergelerdeki sonuçlardır. Tamamlamamız gerekenlerdir. Yaşamda da böyledir, kaçırmama korkusu devreye girince, sürekli çabalarız, zihnimizdeki taslakları halletmek için daimi gayret içindeyizdir ancak o esnada yaşamın asıl tadını kaçırırız. İnsanın zihni hep vardıktan sonra, bir sonraki eksiği tamamlamaya gider ve aslında tüm bu yolda yaşamdakileri kaçırmamak adına, kendimizi kaçırırız.
JoMO (Joy of Missing Out) ise FoMO’nun tam tersidir. Kaçırma korkusu sizi sürekli çaba içine sokarken; kaçırmaktan keyif almak anlamına gelir. JoMO ‘nasıl bir yolculuk’ sorusuna cevap arar. ‘Daha’nın peşinde koşmak yerine ‘olanın’ tadını çıkarmaya odaklanmaktır JoMO. Olduğun yeri görebilme, kendini takdir edebilme, sahip olduklarını fark edebilme, olan halinden tad alabilme halidir. Koşturup durmak yerine önce durup olduğun yeri fark edebilmektir. JoMO kişiye derinlik katar, hayatla, kendinle, deneyiminle, diğerleriyle olan etkileşimlerinde, derin bağlar kurmana yardımcı olur. Seni eylemin, deneyimin içinde tutar. Yapmanın tadına varma, durmanın keyfini çıkarma halidir. İdealizasyon içeren beklentiler yerine kişiyi gerçekçi bir noktada tutmayı sağlar. ‘Neyi aslında neden yapıyorum’ sorusunun cevabını bulmaya yardımcı bir farkındalıktır. Her şeyi bilmek, yetişmek, kaçırmamak ne için derken; ‘hayattan keyif alma’ cevabını daha ekonomik yollardan bulma halidir.
Daha da basitleştirmek gerekirse, bir şeyleri kaçırmaktan korkmak yerine, kendini kaçırmamaya odaklanmaktır. JoMO içsel anlam arayışıdır. Körü körüne çabalamak yerine, bu bana uygun mu, ihtiyacım nasıl, bunu yapmanın artısı eksisi nedir, değerlerimle uygun mu diye sorabilmektir. İç görüyle hareket etmeyi, bilinçli seçim yapabilmeyi, öz yeterliliği fark etmeyi sağlar JoMO prensibi. Gerçek anlamı ve değerleri görerek iç ritmini yakalar kişi ve bu da kıymetli bir aşama olan duygusal olgunlaşmayı besler.
Peki kaçırma korkusundan, kaçırmaya izin vermeye ve hatta bundan hoşnutluk duymaya giden yolda, bu kaygıyı hafifletecek yollar nelerdir derseniz hatırlatmak isterim; ne kadar çabalasanız da mutlaka bir şeyler eksik kalacaktır. Bunu kendimize de hatırlatmak en önemli noktadır. Kapasitemiz, enerjimiz, zamanımız sınırlıdır; her şeye yetişebilmemiz mümkün değildir. Ancak tüm bu sonsuzluğun içinde kendimizi es geçmemek, sadece yapan değil, o şeyi deneyimleyen parçamızı unutmamak; kendimizle, olduğumuz halimizle bağ kurarak kalabilmek, zorlamadan bir yerde ya da bir şeyle değil sadece kendimizle ve kendi halimizde kalabilmeye izin vermek, bırakabilmenin ve bunun tadını çıkarabilmenin yol haritalarındandır. Bunun için duracak zamanlar yaratmak, bazen zihnimizdeki yapılacaklar listesi standartlarından, bazen de direkt teknolojinin uyaran yağmurundan uzak kalacak zamanlar, alanlar yaratmak, halihazırda elimizde olanları görebilmek, olduğumuz halin tadına varabilmek, içsel bağlamda iyi gelebilecek aktiviteler planlamak, seçimlerimizde dışsal ve içsel açıdan kar zarar analizleri yapabilmek; durmanın, olmanın ve de kaçırmanın keyfini hissetmeye alan açar. En değerli nokta, durmadan gelecekte ve yapılması gerekenlerde olan zihnimizi; şimdiye, olana ve yapılana getirebilmektir. Çünkü hayatta kaçırılmaması gereken en önemli şey, şimdiki zamandaki deneyimdir.