“Girişimcilikteki en büyük yalan, işinizi büyütmeniz gerektiğidir. Ben bilerek altı yıldır işimi küçük tuttum. Sonuç olarak sekiz haneli bir gelir elde ettim, sadece bir çalışanım var ve stres seviyem önemli ölçüde azaldı. “
Justin Welsh
Eczanemi büyütmek, geliştirmek ve kurumsallaştırmak benim de en başından beri hedefimdi. Öyle olması gerektiğini düşünüyordum Her zaman daha iyi, daha gelişmiş, daha modern, iyileştirilmiş versiyonu aradım ve bulduğum yöntemleri de uyguladım. Eczanemi büyüttüm, daha büyük cirolarla daha çok personeli yönettiğim, daha çok para kazandığım ve daha çok strese girdiğim zamanlarım oldu. Tüm personel ve ben beraber eğitimler aldığımız, o eğitimleri kendi içimizde tekrarladığımız, uyguladığımız, ciroyu ve satışı arttırdığımız zamanlarımız oldu. Uzun bir zaman şu noktaya gelmek için uğraştım: mümkünse insanları en az göreceğim konumda; eczane içinde kendi çalışma odamda zaman geçireyim ; ilaç/ürün anlatmayayım onu benim yerime başkaları anlatsın ben işin sadece yöneticiliğini yapayım. Son altı yılım da bu şekilde geçti. Eczanenin kurumsallaşması için bir dizi kural listesi oluşturdum, personel bu kurallara uysun ve her şey tıkırında işlesin diye de çok emek verdim. Başarılı ve başarısız olduğum deneyimlerim oldu. Çok adım attım, çok hata yaptım ve çok şey öğrendim. Eşyaya, dolaba, güzel ve zarif görünüme yatırım yaptım. Dolaplar değişince eczane güzelleşiyor ama içini bir sistemle ve kaliteli bir hizmetle dolduramazsak yine yarım kalıyor stratejik planlarımız.
Eczane şahsına münhasır bir yapı, herhangi bir holding, işletme ya da perakende sistemine benzemiyor, kendine özgü. Bizi biz yapan kurallarımız, mesleğe özgü etik sınırlarımız var, dolayısıyla karlılık, yönetim, kurumsallık gibi kavramların tamamı eczane için özelleşmek durumunda. Eczaneler de sahipleri kimse ona göre özelleşiyor aslında. Her eczane eczacısının karakterini, hayat görüşünü, zevkini, değerlerini yansıtıyor. Ezcümle, kurumsallaşma, büyüme ve gelişme hedeflerinin hiçbiri eczacıdan bağımsız düşünülemez. Eczacının gönül rızası olmadan, o gerçekten inanmadan bir eczane değişemez, dönüşemez.
Eczacının gönül rızası nerede kazanılır ?
-Güzel, zarif, şık bir eczane tasarlamak, eşyayı ve dış görünüşü iyileştirmek; bir adım.
-Kurumsal ve sistemsel bir yapı ile orada kim çalışırsa çalışsın aynı kalitede hizmet vermeye odaklanmak; personel eğitimi; bir adım
-İyi bir veri okuması için teknolojik ve yazılım desteği almak; bir adım.
-İyi bir deneyime ve eczanede hem çalışanlar hem tüketiciler için iyi hisleri arttırmak; bir adım.
Son maddede bilgi ve ilgi ile harmanladığımız eczacılık hizmetinden söz ediyorum. Bilimsellikle esnaflığı birleştirdiğimiz, güleryüzle otoriteyi bir arada sunduğumuz, etkili, güvenli ve etik alanda kaldığımız eczane deneyimi; eczacının gerçek gücü. Deneyim güzelse eşya önemsizleşir. Muhteşem sonbahar renklerinin içinden geçtiğim bir tren yolculuğu yapıyorsam, o sırada içtiğim kahvenin markası ya da hangi bardakta içtiğim o kadar da önemli değildir. Aynı kahveyi çalışma masamda içiyorsam; kriterlerim farklıdır ; sevdiğim porselen kupada ve sevdiğim marka kahveyi arayabilirim. Tek bir koşulda o da önemini kaybeder, o sırada inanılmaz güzellikte bir kitap okuyorsam ya da bir arkadaşımla içten bir sohbet ediyorsam. Normalde önemli olduğunu düşündüğüm şeyler, deneyim çok çok güzelse önemini kaybeder gözümde, deneyimin kendisi doyurur çünkü.
Eczanemde küçük deneyimlerin değerinin farkına varmadığımı, deneyime hakettiği yatırımı yapmadığımı, bir hastamın sorununu sadece benimle konuşmak istediği için ısrar ettiği sırada anladım.(bir aydınlanma anı idi).Bazen kendimi eczanemde çalışma masamda olan biteni izlerken buluyorum, uzak ve mesafeli hissediyorum, müşteri ilişkilerini çalışanlarıma devrediyorum. Bazen kendim bizzat orada olsam da, tam anlamıyla o sohbetin içinde olamıyorum, dikkatim dağılıyor ya da yapılacak çok fazla iş olduğu için kendimi veremiyorum. Oysa o sırada o insan ile olan iletişimden daha önemli bir işim yok, olmamalı. Bunu, o çok ısrar eden hastam benden dikkatimi istediğinde farkettim, yüzeysel dinleyemezdim, tam anlamıyla kendimi vermem gerekirdi; öyle yaptığımda tuhaf bir şey farkettim, tam anlamıyla, can kulağıyla o insanı dinlemek, o insanın işinin görülmesi bir yana, bana çok iyi geldi. Kendi dünyamdan çıkmış ve onun dünyasında yer almıştım, bu denli odaklanarak dinlemek, kendi kafamda dönen hikayeler bittiği için de, eminim ki bendeki kortizolü falan azaltmıştır. Bir insanla gerçek bir iletişim; gerçek bir arkadaş kazanmak demekti, bir sıcaklık ve iyi niyet beyanı demekti. Bu işi yapıyorsam bu en çok benim ihtiyacım olan şeydi. Kurumsallaşmak ve kendimi yönetici olarak konumlamak uğruna , eczanenin bu değerini ıskalamıştım. Bir insanla nasıl sohbet açacağımı bilmediğim zamanları hatırladım; kendimi ya aşağıda ya yukarıda gördüğüm zamanları hatırladım; aslında hepimiz insanız ve herkes eşit; sohbet etmek için de tek bir şeye ihtiyaç var; içten bir merak… O insanla gerçekten ilgilenmek. Derdini gerçekten anlamaya çalışmak. Böylesine odaklanmış, meraklanmış, önem vermiş halde karşıdakini dinlediğimizde, o insana gerçek bir yardımımız olduğunda, satışa değil faydaya odaklandığımızda, kaliteli hizmeti öne çıkardığımızda, evet en çok ben iyi hissediyorum, en çok bana yarıyor bu.. Bill Clinton için anlatılan bir hikaye vardır, onunla sohbet ettiğiniz zaman kendinizi dünyanın en önemli insanı gibi hissedermişsiniz, liderliğin ve duygusal zekanın gelebileceği en üst mertebedir bu. Dikkatinizi çekerim; bunu eczanede başarılı olmak, çok satış yapmak, para kazanmak amacıyla değil; insani deneyimin zirvelerinden biri olduğu için anlatıyorum. Eczacılık mesleğinin ilk yıllarında bana en önemli şeyi sorsaydınız, ilaçlar hakkında kusursuz bilgi hizmeti vermek derdim. Aradan geçen yirmi üç yıl sonunda en önemli şeyin, gerçek insani ilişkiler olduğunu söyleyebilirim. Gerçek bir iletişim, gerçek bir merak, gerçek bir sohbet, bu
zamanda gerçeklik en zor bulduğumuz şey olduğu için de eczane deneyiminin vazgeçilmezi. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatrı olması gibi, samimi bir sohbetin ve yardımın da insanların aklında, kalbinde iz bıraktığını düşünüyorum. Ve bu işi yaparken bu yapaylıklar çağında en çok ihtiyacımız olan şeyin sahici olmak olduğunu düşünüyorum. Kurumsallaşmak ve eczaneyi büyütmek, elimizden hakiki sohbetleri almamalı. İşimizi büyütmek, başlı başına stres kaynağı ise, biz bu stres nedeniyle eczanede sabrımızı, ilgimizi, hoşsohbetimizi kaybediyorsak, kalıversin bi kenarda büyüme. Kaldı ki işi büyütmek her zaman para kazanmanın tek yolu da değil. Başarılı olmanın da tek yolu değil, sadece en çok duyduğumuz yolu. İyileştirme sözkonusuysa, büyütmek ve çoğaltmaya çalışmak kadar; azaltmak ve sadeleştirmek de iyi bir yöntem.Daha az stres, daha kolay yönetilebilir bir yapı, daha az çalışan. Bu da bir tercih. Sadelikten gelen ilhamla ve boşlukla enerjimizi yükseltmek ve mutlu olmak da bizi ve işyerimizi çekici hale getirebiliyor, sadelik de büyük bir güç. Büyütmeye ve çoğaltmaya ve yönetmeye harcadığımız enerji sadeleşerek boşa çıkınca belki daha başarılı olduğumuz, daha çok keyif aldığımız yeni bir şey keşfedeceğiz ve çoğu eczacının yaşadığı tükenmişlik de yaşanmayacak.
Sadece huzur için değil, para kazanmak için de büyümek yerine küçülmek seçilebilir, çoğaltmak yerine sadeleşmek tercih edilebilir. Çokluğu yönetmenin stresi yerine azın bereketine odaklanmak, evet bu da bir yöntem.
Daha az stres . Daha kolay yönetilebilir bir yapı. Eşya yerine deneyime odaklanmak. En iyi deneyimi ortaya çıkarmak. En iyi deneyimin herkesten çok bize iyi gelmesi.
Evet hepsi olabilir.

