İşbirliği rekabetten önemli, değerli ve dahi üstündür…
“Yıllar önce bir öğrenci, antropolog Margaret Mead’e bir kültürdeki medeniyetin ilk işaretinin ne olduğunu sorar, öğrenci, Mead’in cevabının balık kancası, kil çömlek ya da taş öğütme taşı gibi bir şey olmasını bekler ama hayır.
Mead şöyle yanıtlar:
Bir medeniyetin en eski işareti, kaynamış bir uyluk kemiğidir (femur).
Yani kırılmış ama sonra iyileşmiş bir kemik. .Hayvanlar âleminde bir bacağınız kırıldığında ölürsünüz. Tehlikeden kaçamaz, su içmeye gidemez, avlanamazsınız.Yaralı bir hayvan, av olmaktan kaçamaz.
Ve hiçbir hayvan, bacak kemiği iyileşecek kadar uzun süre hayatta kalamaz.
Oysa kırık bir uyluk kemiğinin iyileşmiş olması, şunu gösterir:
Birileri durmuş, o yaralı kişiye yardım etmiş, yarasını sarmış,
güvende olacağı bir yere taşımış ve iyileşene kadar onun yanında kalmıştır. Mead der ki:
“Zorluk içindeki birine yardım etmek, medeniyetin başladığı andır.”
Ve biz,
En iyi hâlimizi, başkalarına yardım ettiğimizde gösteririz.”
Dr. Ira Byock
Peki ya eczacılıktaki işbirliği?Hatta ve hatta iş dünyasının tamamındaki işbirliği? Rekabet yerine işbirliğine odaklansaydık nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk? Daha güvende hisseder miydik ? Gelecek için şimdiki kadar kaygımız olur muydu? Amerikanvari yaşam koşullanmamızda, okuduğumuz okullarda ve çalıştığımız işlerde çok çalışmak ve rekabet öne çıkıyordu, yüceltiliyordu. Sonra bir maraton koşusu gördüm, hatırladıkça gözlerim dolar, bir atlet, rakibi yere düşünce onu geçmeye çalışmadı, durdu ve yardım etti, onu ayağa kaldırdı, sonra hep beraber göğüslediler şampiyonluk ipini. Çok satan kitabı Sapiens’te de Harari, insanlığın gelişiminin büyük bir bölümünün zekaya ya da çok çalışmaya değil, işbirliğine bağlı olduğunu söyler. Düğümleri işbirliği çözüyor arkadaşlar.
Futbolda daha önce defalarca örneğini gördüğümüz üzere, yıldız oyuncuları bir araya getirmek oyunu kazandırmaz, takım olmak oyunu kazandırır. Takım olmak nedir ? Hayır bir arada olmak ve birlikte çalışmak yetmiyor, aynı şeye inanmak gerekiyor. Silikon vadisi milyarderlerinden Naval Ravikant, çok sevilen tweet serisinde şöyle diyordu,
Mikro ekonomiyi ve oyun teorisini öğrenin. Her zaman lazım olacak.
Oyun teorisi bize ne anlatır? Sadece kendi hamleni değil, diğerlerinin hamlesini de tahmin edeceksin, ona göre karar vereceksin.Herkesin aynı anda işini görecek bir çözüm bulacaksın (hele ki bizim işimizde).Benim kararım başkalarına bağlı, başkalarınınki de bana. Tek başına değiliz, ne yaparsak birileri o harekete cevap verecek ve sonra hayat yeniden şekillenecek. Bir kazanma sistemi yetmiyor, kazan-kazan sistemi gerekiyor. Çok şükür ki beraber kazanmayı seçebiliriz. Sen bir yerde dik durursun ve bir başkası bundan cesaret bulur, sen paylaşmayı seçersin ve bir başkası kapısını açar. Sen birini dinlersin ve o diğerini ayağa kaldırır. Öyle tek başına plan yapmak yok, olmuyor öyle,
Eczacılık yapıyorsak, diğer eczaneyi de koruyacağız.
Eczanenin içindeysek, diğer çalışanları da koruyacağız.
Sağlık sektöründeysek, diğer sağlık çalışanlarını da koruyacağız.
İşbirliği nedir diye kimse anlatmadığı için, insan deneye yanıla öğreniyor, nasıl da kıymetli olduğunu. (Değerli yerine kıymetli demek bu aralar moda oldu). Yardım istemeyi de bilmiyoruz, “benim şuna ihtiyacım var“ demeyi de. Yardım istemeden kendi başımıza çok şey halletmek marifetmiş gibi. Tek başına başarılı ve mutlu olmaya çalışmak, ne kadar disiplinli ve çalışkan da olsak, ne kadar yetenekli ve zeki de olsak inanın çok çok zor. İmkansız değildir elbet, ama gerçekten ihtiyacımız bu mu? Gerçekten olayımız bu mu? Başarılarımızı kutlayacak, beraber sevinecek birileri olmadıktan sonra ne yapayım ben başarıyı? İşbirliği birlikte bir sorunu çözmek ya da birlikte üretmekten önce, birlikte düşünmekle başlar. İşbirliği önce bir niyettir, bir bakış açısıdır. Hekimler hastalar için çoğu zaman tek bir ilaç yazmazlar, bir ilaç takımı yazarlar. Futbol neden dünyada çok kabul görür biliyor musunuz? Hayata çok benzer çünkü, bireysel spor yapanlardan çok takımları izlemeyi severiz çünkü, bir takıma ait hissetmeyi severiz, iki takımın birbirini yenmeye çalışmasını izlemeyi severiz, hayata benzer bu, maçı bırakmayana, asılana saygı duyarız. Son şampiyonlar ligi finalinde Paris Saint-Germain, İnter Milan’ı 5-0 yendiğinde, maçtan keyif almadık. İki taraf da asıldığında keyif alıyoruz, hayatta da böyle, sürükleyici romanlarda da böyle, asılanı- bırakmayanı görmek istiyoruz, tek başına değil birlikte kazananları görmek istiyoruz, gözyaşları içinde kupayı beraber kaldırmalarını.
Yalnız değiliz.Yükleri tek başımıza taşımak zorunda değiliz. Birlikte düşünelim, birlikte çözelim, birlikte üretelim ve birlikte başaralım (Lütfen). Başarılarımızı birlikte kutlayalım. Tüm insanlar için en mutlu an neymiş biliyor musunuz ? Değerli hocam Sıtkı Tekmen söylemişti, bir insan evladı için en mutlu an, bir ateşin etrafında, sevdiği insanlarla, sevdiği yemekleri yerken, sevdiği şarkıları hep birlikte söylemekmiş.(Yine gözlerim doldu). Olayımız bu, kutlamamız bu.Buraya gönül rahatlığıyla ulaşmak için de, oyuna girmek ve çalışmak gerekiyor. Ama tek başına değil. Çoğu zaman zor olan çalışmak değil işbirliği ve geçinmek çünkü. Yirmi üç yıllık eczane eczacılığı deneyimimde en büyük kayıplarımın sebebinin geçimsizlik olduğunu söyleyebilirim. Kibirli zamanlarım da oldu, aşağılandığım zamanlar da. Hepsinden bir şey öğrendim. Geçinmeye gönlümüz olacak, insanlara saygımız olacak, başka türlü olmuyor. Sadece ticari başarıdan da söz etmiyorum, itibarımız, genç meslektaşlarımızın cesareti, hasta yararı için çalışan sistemlerin güçlenmesi için de işbirliği gerekiyor. Ne yukarıdan bakacağız, ne aşağıda hissedeceğiz, eşit göz hizasında olacağız. Doğan Cüceloğlu’nun (nur içinde yatsın) çok sevdiğim bir sözü var; “bir insanın gelebileceği en yüksek mertebe güvenilir insan olmaktır” der. Nerde yaşarsak yaşayalım, ne iş yaparsak yapalım, hepimiz için böyle, eczacılar için de. Bir eczacı güvenilirliğini hem karakterinden hem mesleki bilgisinden alıyor, bir kuşun iki kanadı gibi. Dayanışma iki kanadı da besliyor..Eczane genel olarak güçlü ve neşeli görünmemiz gereken bir yer. (Güçlü ve neşeli olmamız gereken mi, görünmemiz gereken mi, tam emin olamadım). Hatta şunu da söyleyeyim, eczacılığın % 95’i falan misafir ağırlamakla ilgili. Bizim işimiz misafir ağırlamak. Misafirlerimizi ağırlarken, güler yüzlü , sağlıklı ve evet güçlü olmamız gerek. Ve evet, bunları sağlamak için yalnız hissetmememiz gerek. Ekonomik baskılar, belirsizlikler, kopan bağlar ve her geçen gün zorlaşan eczane mesaisi için güç alacağımız yer birbirimiziz; dayanışma ve işbirliği. Bir eczacı yalnız kaldığında, toplumun sağlığı da eksik kalır, önce eczacı kendini besleyecek, dayanıklı, güçlü ve mutlu olacak, sonra topluma hizmet edebilir. Kendimizde olmayanı başkasına nasıl verelim? Evet her alanda beslenmemiz lazım, eczacılar topluma sadece ilaçla değil, bilgisiyle ve deneyimiyle de katkı sağlar çünkü. Eczane dosttur, sırdaştır, komşudur, arkadaştır ve güven verendir.
Dayanışma ve işbirliği için neler yapabiliriz ?
-Samimi Mesleki Paylaşım Grupları : hayır, sosyal medya ya da WhatsApp gruplarından söz etmiyorum. Küçük, güven temelli, belki 5-6 kişiden oluşan, gerçekten birbirini dinleyen ve merak eden bir grup. Bu ay seni zorlayan neydi? Neyi daha iyi yaptın? Neyi daha iyi yapabilirdin? Nerede desteğe ihtiyacın var?
–Genç Meslektaşlara Mentörlük: Bizden küçüklerle ayda bir, bir çay kahve eşliğinde deneyimlerimizi aktarmak.
–Üretim ve Paylaşım Kanalları: yazı, video, podcast yoluyla bildiklerimizi ve deneyimlerimizi anlatmak.
–Dayanışma Kültürünü Görünür Hale Getirmek: Meslektaşlarımızla birlikte görünmekten, birbirimizin iş yerini ziyaret etmekten çekinmemek.
–Özellikle Kadınlar Arasında Güçlü Bağlar Kurmak : Evet pozitif ayrımcılık yapacağım, bu dünyayı kızkardeşlik kurtaracak. Altın günü diyorum.
–Personelimiz ile Samimi Bağlar Kurmak: İlk başta aile gibi olmaya çalıştım, sonra tamamen patron-çalışan ilişkisine döndüm. İkisi de olmadı, ikisinin ortasında huzur buldum. Tatlı-sert bir ilkokul öğretmeni gibi, birbirimizi kolladığımız, değer verdiğimiz ama daha çok emek verenin değer bulduğu ve emek vermeyenin, oyun bozanların elendiği bir sistem lazım.
–Yorulunca Mola Vermek: Uyku nasıl beden sağlığının mihenk taşıysa, dinlenmek de çalışmanın mihenk taşı. “Ben nasıl daha iyi dinleniyorum”? Buraya kafa yoralım.
İşimiz iyileştirme, işimiz şifa. Birbirimizi iyileştirmezsek, bilim yetmeyecek. Rekabet bir yere kadar insana haz verse de, bir eşikten sonra tüketmeye başlıyor. Dayanışma için, büyük hareketlere gerek yok, küçük ve tutarlı adımlara gerek var. Bir kişi güçlenir ve mesleğe nefes olur. Bir kişi bir yol bulur, hepimize yol açar. Yalnız yürüyen nereye ve nasıl gider bilinmez ama birlikte yürüyenler daha uzağa gidebilir. Hem de daha keyifle.
Kendimiz ve mesleğimiz için diyorum,
Tek ilacımız değil ama en iyi ilacımız dayanışma ve işbirliği..

