Tuncay Taşkın
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada “Türkiye’de yapay et fabrikası kuruldu” başlıklı haberlerle karşılaştım. Kısa bir araştırmayla, ilgili firmanın bu iddiayı resmi olarak yalanladığını gördüm. Ancak bu söylentilerin tamamen temelsiz olduğunu da söyleyemeyiz. Çünkü kamuoyuna yansımayan bazı stratejik hazırlıkların çok daha önceden başlamış olması muhtemel.
Yapay et ve böcek unu gibi konular, özellikle Bill Gates’in açıklamaları ve COVID-19 pandemisiyle birlikte gündeme daha fazla taşındı. Küresel ısınma, gıda krizi ve sürdürülebilirlik gibi küresel meseleler, artık sadece bilimsel çevrelerde değil, sosyal medya dahil tüm toplumda karşılık buluyor.
İklim değişikliği, kuraklık, orman yangınları ve iklim göçleri, hayatın gerçekleri haline gelirken, devletler de buna karşı iklim yasalarıyla önlem almaya başladı. Türkiye’de hazırlıkları süren iklim yasası, çevresel sürdürülebilirliği hedefliyor ve tarım ile hayvancılık sektörlerinde köklü dönüşümleri beraberinde getirebilir.
Bu dönüşüm, özellikle hayvancılık sektöründe karbon salımını ve metan gazı etkisini azaltmaya yönelik yeni düzenlemeleri gündeme getiriyor. Bazıları hayvancılık faaliyetlerinin tamamen sona ereceğini savunsa da, görünen o ki sistem, daha çevreci, kontrollü ve verimli üretim modellerine dayalı bir dönüşüm üzerine inşa edilecek.
Küçük ve orta ölçekli üreticiler için bu süreç, çevreci üretim modellerine geçiş, karbon ayak izini azaltacak teknolojilere uyum sağlama ve artan maliyetlerle başa çıkma anlamına geliyor. Ancak doğru politikalar ve destek mekanizmalarıyla bu dönüşüm, bir tehditten ziyade bir fırsata dönüşebilir. Burada önemli olan, sürecin şeffaf, kapsayıcı ve adil yönetilmesidir. Aksi halde, üreticilerin sistem dışına itilmesi ve gıda güvenliğinin riske girmesi kaçınılmaz olabilir.
Bugün geldiğimiz noktada yapay et, artık bir bilim kurgu değil, laboratuvar gerçeği. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), laboratuvar ortamında hayvan hücrelerinden üretilen tavuğun güvenle tüketilebileceğine onay verdi. Beyond Meat ve Impossible Foods gibi markalar ürünlerini raflara taşırken, sektöre milyar dolarlık yatırımlar yapılmaya devam ediyor. Bill Gates’in “Zengin ve gelişmiş ülkeler yapay ete geçmeli” açıklaması, bu sürecin yalnızca teknolojik değil, politik bir yönlendirme içerdiğini de gösteriyor.
2022’de Farhoomand ve arkadaşlarının yayımladığı akademik bir çalışmaya göre yapay et:
- Geleneksel ete kıyasla %90 daha az sera gazı salıyor,
- Hayvan refahı ve sürdürülebilirlik açısından avantajlar sağlıyor,
- Antibiyotik direnci ve zoonotik hastalık riskini ortadan kaldırıyor.
Yine de üretim maliyetleri, doğallık algısı, etik kaygılar ve tüketici alışkanlıkları gibi nedenlerle bu teknoloji hâlâ tartışmalı.
Ancak gıda sisteminde bu kadar köklü bir değişim yaşanırken, bir diğer sessiz devrim de takviye edici gıdalar tarafında gerçekleşiyor. Yapay gıdalarla şekillenecek bir dünyada takviyeler artık bir lüks değil, bir ihtiyaç olacak. Çünkü bu tür gıdalar çoğunlukla daha düşük biyoemilim oranlarına sahip ve bireylerin vitamin, mineral, amino asit ve antioksidan gibi temel besin ögelerini dışarıdan alma ihtiyacını artıracak.
Bitkisel proteinlerin ve vegan ürünlerin artışıyla birlikte, özellikle B12, demir ve omega-3 gibi eksiklikleri tamamlayacak içeriklere sahip takviyeler öne çıkacak. Bununla birlikte mikrobiyota destekleyici formüller, nörotropik bileşenler ve metabolik dengeyi sağlayan akıllı takviyeler giderek daha fazla talep görecek.
Regülasyonların da etkisiyle, artık karbon ayak izi düşük, izlenebilir hammaddelerle üretilmiş, eko-etiketli takviyeler sadece tercih değil, zorunluluk haline gelecek.
Türkiye Yapay Et Alanında Ne Durumda?
Ülkemizde bu alanda umut verici çalışmalar yapılıyor. En somut ve ileri adım Ankara Üniversitesi’nden geldi. Fötal buzağı serumu yerine yerli bir alternatif geliştirerek ABD’ye patent başvurusunda bulundular. Bilimsel açıdan oldukça önemli bir gelişme.
Girişimcilik cephesinde ise Biftek.co öne çıkıyor. TÜBİTAK destekli bu startup, yerli bitkilerden düşük maliyetli serum üretimi ve yapay et geliştirme konularında çalışıyor. Uluslararası alanda da görünürlükleri her geçen gün artıyor.
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi helal yapay et üretimi ve etik boyutlarını ele alırken, İstanbul Gelişim Üniversitesi gastronomi perspektifiyle yapay etin toplum algısını ve sürdürülebilirliğini araştırıyor. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi sağlık boyutuna odaklanırken; Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi henüz aktif bir proje yürütmese de biyoteknoloji altyapısıyla potansiyel barındırıyor. TÜBİTAK MAM ise hücre kültürü ve biyomalzeme alanında önemli teknik destek sunabilecek kapasitede.
İklim yasaları ve yapay et gibi dönüşümler, takviye edici gıda pazarını sadece tamamlayıcı bir alan olmaktan çıkarıp, temel beslenme zincirinin ayrılmaz bir parçası haline getirebilir. Takviyeler, yalnızca sağlık desteği değil, bağışıklık yönetimi, besin dengesi ve metabolik refah için de stratejik bir araç haline geliyor.
Önümüzdeki 5-10 yıl içinde gıda sistemlerinde yaşanacak bu büyük dönüşümle birlikte, takviyelerin günlük beslenmenin ana bileşeni haline gelmesi kaçınılmaz olabilir. Artık sadece eksikliği gideren bir yardımcı değil, geleceğin menüsünün vazgeçilmez bir parçası olarak konumlanacaklar.
“Gelecek, bugünden ona nasıl hazırlandığımıza bağlıdır.”
Malcolm X