2019’un son çeyreğinde resmi olarak Çin’in Wuhan kentinde tespit edilen ve ilk resmi kayıtlarda yer alarak dünya salgın tarihinde son yüzyılın en büyük pandemileri arasında yerini alan Covid-19 diğer adı ile 2019- nCoV ile ilgili tedavi ve aşı çalışmalarının hummalı bir şekilde sürdüğünü görmekteyiz. Peki Bu virüs nedir? Neden bu kadar tehlikelidir?
Koronavirüs (Latince: Orthocoronavirinae), kuşlarda ve memelilerde hastalıklara sebep olan ve Coronaviridae familyasının iki alt familyasından birini oluşturan virüslerdir. İnsanlarda genellikle ciddi olmayan virüs, nezle vakalarının önemli bir bölümüne yol açmasıyla birlikte, aralarında MERS-CoV, SARS-CoV ve COVID-19 (2019-nCoV)’un bulunduğu bazı nadir koronavirüs çeşitleri ölüm riski bulunduran solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilir. Virüsün genomu tek iplikçikli RNA’dan oluşur. Bu virüsler bugüne kadar tespit edilmiş en büyük RNA genomuna sahip virüslerdir, boyutları yaklaşık 30 kilobazdan büyük bir uzunluğa sahiptir. Nanometre boyutunda olan virüsün ölçülmüş boyutu yaklaşık olarak 120 nmdir ve virüsün etrafında hücreleri tanıyan spike glikoprotein (S) denilen çıkıntılar bulunmaktadır. Bu çıkıntılar virüsün etrafını bir taç gibi sardığı için virüse bu benzerlikten dolayı Latincede taç anlamına gelen ‘Corona’ ismi verilmiştir.
SARS-CoV 2’nin de aralarında yer aldığı koronavirüs hastalıklarına karşı henüz herhangi bir aşı veya özel antiviral ilaç geliştirilmemiştir. Hastalığın kontrol edilmesinde semptomatik tedavi, izolasyon ve çeşitli deneysel uygulamalar yer alır. El hijyeni, mesafeyi koruma ve yüze temasından kaçına ve en önemliside maske takılması koronaviral hastalıkların yayılmasını önlemek için önerilen önlemlerdir.
Son günlerde Dünya Sağlık Örgütü listesinde Türkiye’ninde bulunduğu (klinik öncesi 11 adet aşı adayı) Avrupa, Amerika ve uzak doğu ülkelerinde umut vaat edici gelişmelerin olduğu duyrulmuş olup Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Covid-19 için 12 Kasım 2020 tarihi itibarıyla aralarında Türkiye’nin de olduğu onlarca ülkede toplam 212 aşı çalışması devam ettiği ve bu çalışmalar kapsamında binlerce gönüllü ile gerçekleştirilen üçüncü faza geçen sadece 11 aşı adayının olduğu DSÖ’nün resmi sitesinde beyan edilmiştir.
Türkiye’deki duruma bakıldığında Ege, Ortadoğu Teknik, Boğaziçi, 9 Eylül, Marmara, Ankara, Selçuk, Acıbadem, Erciyes ve Bezmialem Vakıf Üniversiteleri de Covide etkin bir aşı çalışmaları için Ar-Ge merkezlerinde çalışan üniversiteler arasında yer alıyor. Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca, Koçak Farma tarafından üretilen aşının, Ekim sonuna doğru klinik çalışmalarına geçileceğini ve ilk etapta 44 gönüllü üzerinde deneneceğini belirtmişti ancak Ekim sonu itibarıyla bu aşı henüz insanlar üzerinde test edilmeye başlanmamakla birlikte yakın bir tarihte klinik çalışmaların hız kazanması beklenmektedir. Erciyes Üniversitesi de 5 Kasım itibariyle 1. Faz çalışmalarına başlamış olup ancak DSÖ’nün izleme listesine henüz bu çalışmanın yer almadığını görüyoruz.
Henüz ön klinik araştırma aşamasında olan bu aşıların bir kısmı DNA bazlı, bir kısmı da öldürülmüş ya da zayıflatılmış virüs kullanılarak hazırlanan klasik tip aşı grubuna girmektedir. Dünya geneline bakıldığında ise biyoteknolojik aşılar klasik tip dediğimiz aşılara kıyasla üzerinde çokça çalışılan aşılar olduğu dikkati çekmektedir. Dolayısı ile RNA mekanizması dikkate alınarak çeşitli biyoteknolojik aşı adaylarının ileriki günlerde klinik çalışmalara geçeceği yönündeki DSÖ’nün beyanı bulunmaktadır.