Bu siteyi kullanarak Gizlilik Politikası ve Çerezler'nı ve Kullanım Koşulları'nı kabul etmiş olursunuz.
Kabul
Eczacı DergisiEczacı Dergisi
  • Haberler
    • Bilgilendirici İçerikler
    • Türk Eczacıları Birliği
    • SGK Haberleri
    • Sağlık Bilgileri
  • Yazarlar
    • Prof. Dr. Ali Demir Sezer
    • Prof. Dr. Ekrem Sezik
    • Prof. Dr. Ş. Güniz Küçükgüzel
    • Bünyamin Esen
    • Meral Günay Öztürk
    • Uzm. Ecz. Sema Uysal Zeybek
    • Ecz. Vecihi Özerdemli
    • Ecz. Ahmet Olgay Altındağ
    • Ecz. Eyüp Talha Kocacık
    • Uzm. Dyt. Ezgi Öztürk
  • Röportajlar
  • Dergilik
  • Kaydettiklerim
Arayın
Entertainment
  • Haberler
    • Bilgilendirici İçerikler
    • Türk Eczacıları Birliği
    • SGK Haberleri
    • Sağlık Bilgileri
  • Yazarlar
    • Prof. Dr. Ali Demir Sezer
    • Prof. Dr. Ekrem Sezik
    • Prof. Dr. Ş. Güniz Küçükgüzel
    • Bünyamin Esen
    • Meral Günay Öztürk
    • Uzm. Ecz. Sema Uysal Zeybek
    • Ecz. Vecihi Özerdemli
    • Ecz. Ahmet Olgay Altındağ
    • Ecz. Eyüp Talha Kocacık
    • Uzm. Dyt. Ezgi Öztürk
  • Röportajlar
  • Dergilik
  • Kaydettiklerim
  • Anasayfa
© 2024 Eczacı Dergisi - Tüm hakları saklıdır.
Okunan: ÜST MERTEBE
Giriş yapın
Bildirimler Daha göster
Font büyütücüAa
Eczacı DergisiEczacı Dergisi
Font büyütücüAa
Arayın
  • Anasayfa
  • Haberler
  • Röportajlar
  • Yazarlar
  • Dergilik
  • İletişim
Zaten hesabınız var mı? Giriş yapın
Takip edin
  • Anasayfa
© 2024 Eczacı Dergisi. Tüm hakları saklıdır.
Eczacı Dergisi > Yazılar > Yazarlar > ÜST MERTEBE
Yazarlar

ÜST MERTEBE

Uzm. Ecz. Sinem Güngör Bayar
Yazar Uzm. Ecz. Sinem Güngör Bayar
27 Nisan 2025
Yazarlar
660 görüntüleme

“Başarılı ve başarısız insanlar arasındaki en büyük farklardan biri, ilkinin çözmek için sorun aramasıyken, ikincinin bunlardan kaçınmak için her türlü çabayı göstermesidir. “ der Grant Cardone,  10X Kuralı isimli kitabının arka kapağında.

Yanlış anlaşılmasın, başarıya tapan biri değilim. Aramamız gerekenin başarıdan çok, özgürlük, özgünlük, kendi gerçeğimiz olması gerektiğine inanıyorum. Ancak özgürlüğe ve özgünlüğe ve hatta otantikliğe geçiş kapısı, başarı olmadan da açılmıyor . Yani başarı bizim için bir amaç değil, ancak araç olabilir.  Bu düzeyde bir aydınlanma için, günlük işlerde boğulup, iyi ve kötü diye tanımladığımız durumlar ardında savrulmayı bırakmamız gerekiyor . Ülkemizdeki yoğun gündem trafiği sebebiyle, ya sürekli bir şeylere sevinerek ya da üzülerek, heyecanlanarak, korkarak, panik halde yaşıyoruz. Nötr olmak nasıl bir şeydi, hayatta kalmak yerine YAŞAMAK nasıl bir şeydi unuttuk hayırlısıyla. Allah başka keder vermesin. 

Amacımız ne olursa olsun, ister işte başarı, ister sorun çözme becerisi, ister hedeflerimize ulaşma ya da huzura kavuşmak olsun, farketmez, zihinsel düzeyde bir değişiklik olmadan sadece davranışlarımızı ya da tepkilerimizi değiştirmek bir işe yaramıyor-ya da kısa bir süreliğine işe yarıyor. Kafamızın içi net, huzurlu, güvende, kendinden emin değilse, dış koşulların insafına kalıyoruz. Peki bu zihni nasıl nötrleyeceğiz? Nasıl sakin, dingin, kendinden emin, başı dik duracak bu beyin ? 

Son dönem silikon vadisi milyarderlerinden Naval Ravikant; şöyle diyordu bir tweetinde ( hayat derslerini twitter üzerinden anlatıyordu) 

“Fit bir beden, sakin bir zihin, sevgi dolu bir ev.. Bunlar satın alınamaz, kazanılmalıdır”..

Fit bir beden ve sevgi dolu bir ev için herkes bir yerinden tutmuş çabalıyor, dünyada bugüne değin hiç olmadığı kadar spor, sağlıklı beslenme, psikoloji ve  ilişkiler üzerinden  sektör patlaması var. Evet sektör diyebiliriz, arzı ve talebi var, bunlar üzerinden para kazanan ve para harcayan kitleler var. Fit bir bedeni ölçebiliyoruz, ilişkilerimizi de sonuçlarına bakarak, ölçebilecek durumdayız. Ancak sakin bir zihni hem inşa etmek hem korumak, hem de ölçmek çok zor . Sakin bir zihni ölçmek için sıklıkla kendimize dönüp, duygularımızın farkına varmak, “şu anda nasıl hissediyorum” diye sormak, kendimizin farkında olmak gerekiyor . Çok basit ve çok zor . Sakin, dingin, dünya yıkılsa ona bir şey olmazmış gibi duranları hayranlıkla izliyorum. Yanlış anlaşılmasın, modern zaman dolandırıcılarından bahsetmiyorum. Herkese ve her şeye iyi davranarak, huzurlu ve sevgi kelebeği numarası yapan bir çok spiritüel hocanın, eğitim salonundan çıkınca nasıl bir canavara dönüştüğüne bir çok kez şahit oldum. İnsanların mutsuzluğunu ve arayışını istismar eden sahte bilimcilerden de bahsetmiyorum.  Yeri gelmişken hatırlayalım, gerçek bir bilim insanı kendi tezini yanlışlayan kanıtlar ararken, sahte bilimciler sürekli olarak kendi tezini doğrulayan kanıtları arıyorlar.   Hayır canım, o öyle değil.  

Sahte bilimciler, sahte spiritüelciler, sahte sevgi kelebekleri değil, sosyal medya fenomenleri değil, gerçek insanlardan, gerçekten sakin, dingin ve gücü içeriden gelen insanlardan sözediyorum. Başarılı ve mutlu olmak isteyen biri önce SAKİN olmak zorunda. Cesur ya da motive olmaktan, heyecandan ya da hevesten de önce, nötr olmak zorunda. Dünya gezegeni ile başa çıkabilmenin yolu bu; sakin bir zihin. Hiç bir şeyin sandığımız kadar iyi ya da kötü olmadığını, sadece öyle olduğunu bilmekte.  Acele etmemekte ve geç kalmamakta. Ortalığı birbirine katıp öfke nöbeti geçirmemekte ve odalara kapanıp depresyona girmemekte. Başkasına kibar ve anlayışlı olmaktan önce, kendi içimizde sakin, başı dik, kendinden emin olmakta. Hayatta her şeyin olabileceğini, herkesin her şeyi yapabileceğini bilmekte ve şaşırmamakta. Olabilir deyip, yola devam etmekte. 

Bu bağlamda sakin bir zihnin ve hayata karşı kendinden emin dik bir duruşun , fit bir bedeni ve sevgi dolu bir evi de bize kazandırabileceğini rahatlıkla ifade edebilirim. Bu üç madde arasında ilk buraya yatırım yapmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak sakin bir zihin nasıl kazanılır, bildiklerimi yazayım. 

1-Roman okumak: Zamansız diye tabir ettiğimiz kitaplar, evrensel diye tabir ettiğimiz sanatçılar, yazarlar var.  İyi bir roman, iyi bir hayat dersidir. Klasikler, büyük sanatçıların eserleri, bize onlarla sohbet etme ayrıcalığı kazandırır. Geçmişten bugüne kadar, aslında yeni bir şey yazılmamış. Yazılacak her şey yazılmış, söylenecek her şey söylenmiş, tarih tekerrürden ibaret . Önceden roman okumayı, dizi izlemekten farkı yok diye küçümserdim (ah Sinem ah). Sonradan hayatta tek bir doğrunun olmadığını, hayatın kendi dinamiği olduğunu,  herkesin içinde hem iyiliğin hem kötülüğün, hem korkunun hem cesaretin olduğunu romanlarla öğrendim. Roman okumak insanı daha alçakgönüllü yapıyor, dünyanın her hangi bir yerinde, herhangi bir zamanında yaşanmış, yaşanabilecek, yaşanması muhtemel bir paralel evrene götürüyor bizi ve şu hayatta asla tanışma imkanımızın olmadığı insanlarla, fikirlerle tanıştırıyor . Daha açık fikirli, daha geniş düşünen, daha az şaşıran, hayata karşı elinde daha çok malzemesi olan birine dönüşüyoruz. İşte size sakin bir zihne giden yol. Asıl güzel olan elbette kült hale gelmiş, klasik olmuş romanları okumak, ama başlangıç için hızlı akan ve bizi okumaya sevkeden romanlar da olabilir.  Meditasyonu anlatan, sakin bir zihni akademik olarak anlatan bir kitaptan daha çok şey öğreniriz, iyi bir roman okuyarak.İyi bir roman,iyi bir öğretmendir ve hayatın her döneminde farklı şeyler öğretebilir. Kitap dinlemek ya da o kitabın özetini bir videodan izlemek aynı etkiyi yaratmıyor maalesef. Bir kere kitap özeti videolarında, bize özet yapan kişinin gözünden görüyoruz o kitabı, asıl muhatabımız olan yazardan değil. Dinlemekle okumanın etkisi aynı değil, dinlerken çok çabuk dalıp gidebilir, başka hülyalara kapılabiliriz.. O nedenle okumak, okumak, okumak diyorum. Her nerede ve ne zaman uygunsanız.

2-Yürümek: Hipokratın da dediği gibi, “uzun yol yürüyen uzun yaşar.”  İnsan yürümek için tasarlanmış gibi. Diyelim ki bir kronik hastalığınız var, doktora gittiniz. Tansiyonu, şekeri ya da kolesterolü dengelemek için, insülin direncini kırmak için size günlük yarım saat yürüyüş önerecektir. Bir arkadaşım geçen sene kaygı atağı geçirerek gittiği psikiyatrın onunla yaptığı pazarlığı anlatmıştı. Şöyle demiş psikiyatr: her gün bir saat yürür müsün yoksa sana antidepresan mı başlayayım? Yürümek sadece vücudun biyokimyasal dengesi için çare değil, beynin biyokimyasal dengesi için de çare. Yürüyünce sakinleşiyoruz, iyi hissediyoruz, elektriğimizden kurtuluyoruz. Hatta tek başına yürümek yerine arkadaşlarla yürümek, yürürken sohbet etmek, hatta yürürken toplantı yapmak, beyin fırtınası yapmak, yürürken düşünmek… Yürümenin doğru zamanı, doğru yeri yok, sizin istediğiniz saat, sizin istediğiniz yer var. Ancak şunu ifade edebilirim, haftada tek gün uzun bir yürüyüş yerine her gün yapılan kısa yürüyüşler daha etkili. İmkan varsa her gün yapılan uzun yürüyüşler ise efsane. 

3-Boşluk : Hayatı kaçırma korkumuz sebebiyle hepimiz birer tam zamanlı içerik tüketicisine dönüştük. Her fırsatta, yemekteyken, işteyken, araba kullanırken, toplu taşımadayken, uyanınca ve uyumadan önce, izleyebildiğimiz kadar reels, video, podcast vs tüketme derdindeyiz. Hiçbir şey yapmadığımız zamanımız kalmadı. Uyanır uyanmaz telefonu elimize alıyoruz, uyuyana kadar onunla yapışık durumdayız, kulağımızda kulaklık, sanki dünyayı kurtarıyoruz, sürekli birileriyle konuşuyoruz, ya da içerik tüketiyoruz. Tükettiğimiz içeriğin de büyük kısmı çöp, hadi çöp olmadığını düşünelim, o durumda bile bizi meşgul ediyor, dikkatimizi dağıtıyor ve kaygı sahibi yapıyor .Bir şeyler öğrendiğimizi, zamanın boşa gitmediği yanılsamasını yaratıyor. Dikkatim dağılmışsa ve ben odaklanma yetimi kaybetmişsem, öğrendiklerim benim işime yaramaz artık, bana yük olur. O nedenle bu denli içerik üretimi yerine, boşluğa ihtiyacımız var. .Sessizliğe ve gözlerimizi kapatmaya. Dış uyaranları değil içimizi dinlemeye. Ancak bir süre boş kalırsak gerçek bir bilginin de farkına varabiliyoruz ayrıca. Diğer türlü her şey çok önemliymiş gibi geliyor. Hiçbir zaman yakalayamayacağımız bir lazer topunun peşinden koşuyoruz, kaygı yüklü, sinirli ve tahammülsüz oluyoruz. O nedenle bu bilgi çağının dengeleyici unsuru meditasyon. Gözlerimiz kapalı bir şekilde sessizliğe tahammül etmek . Boşluğa ve hiç bir şey yapmamaya tahammül etmek. Uyanır uyanmaz telefona bakmamak, mümkünse bazı günler onu kapalı tutmak. Çalışırken elimize hiç almamak, ya da yemek yerken sadece yemek yemek, tatların ve kokuların farkına varmak. Bir arkadaşımızla buluştuğumuzda telefonları kaldırmak ve bakmamak, biliyorum  çok zor. Herkesin yetiştirmesi gereken işleri, cevap vermesi gereken yazışmaları var, yine de uyku öncesi ve sonrası bize kalabilir. Sevdiklerimizle olan zaman bize kalabilir. Daha az telefona bakmak, daha az kaygı. Daha çok boşluk, daha çok odaklanma ve huzur. İnanın bu kadar basit. Meditasyon için de birinden, bir sesten direktif almaya gerek yok. Sadece sessizliğe ve gözleri kapatmaya ihtiyaç var. Ne kadar yapabiliyorsanız, 10 dk, 15 dk ya da 5 dk. Yapabiliyorsanız yarım saat, bir saat. Yaşasın boşluk zamanları, yaşasın hiç bir şey yapmamak.. 

4-Kaliteli uyku :  Ne yapın edin, iyi ve yeterli uyumanın bir yolunu bulun.Yüksek kalitede bir yatak ve yastık, serin ve iyi havalandırılmış bir oda, az ve öz bir akşam yemeği, mavi ışığa (ekrana) bakmadan geçirilmiş son birkaç saat.  Önceleri erken kalkıp  verimliliğimi arttırmak için kendimi parçalardım. Öğreneceğim ne çok şey vardı ve yapılacak ne çok işim vardı, bütün bunlar için daha az uyumayı tercih ederdim (ah Sinem ah) . Zaman geçtikçe vücudumun uyku konusunda bir bildiği olduğunu ve ona dokunmamam gerektiğini anladım (nihayet). Uyku konusunda kendisiyle inatlaşmıyorum.Ayrıca yapılan araştırmalar  kadınların uykuya erkeklerden daha çok ihtiyacı olduğunu gösteriyor. İyi bir uyku cildimizi ışıl ışıl yapıyor, saçımız daha az beyazlıyor, iştahımız azalıyor, yemeğe, tatlıya ve sağa sola saldırmıyoruz. İyi bir uyku ile öğrendiklerimizi çok daha iyi belleğimize işliyoruz, daha sakin ve huzurlu oluyoruz. Bir çocuğu düşünün, uyku saati gelip de uyumadığında nasıl  huysuz oluyorsa biz yetişkinler için de aynısı geçerli, kaliteli ve sağlıklı bir uyku olmaksızın sağlıklı bir zihinden, sağlıklı bir bedenden söz edilemez. 

5-Sanatla iç içe bir hayat : Benim favorim güzel yağlı boya tabloları, güzel manzaraları izlemek, gözümün gördüğü her yerde estetiği bulmak ve çoğaltmak. Edebiyat da benim için vazgeçilmez bir sanat dalı . Müzik de öyle. Sakinleştiren ve iyi hissettiren şarkılar günlük hayatımın olmazsa olmazı. İyi bir ses sistemi lazım hepimize. Evde ve arabada farketmez,  fonda  iyi bir müzik varsa,  resmen kulaklarımı yiyesim geliyor. Klasikler ve modernler, enstrümentaller ve şarkılar, Türk ve yabancı, yeni ve eski, farketmez. Müzik ruhun gıdası.  Bizi şarj eden şeylerden biri, tabiatın güzellikleri ile beş duyumuzu beslemek.Benim güzel anlarımdan biri,  güzel bir manzara eşliğinde yağmur sesi dinlemek( gerçeği olsa efsane olur ama Allahtan online olarak ulaşabiliyoruz)  o esnada en sevdiğim kahveyi yudumlamak ve kitap okumak. .Bilgisayarımda ve telefonumda her zaman, bana ilham veren fotoğraflar olur. Bazen gün batım, bazen deniz, bazen orman, bazen de bir şehrin kalabalık caddeleri . Bazen sanat eserleri, mimarisiyle büyüleyen binalar ve tasarım eşyalar, iyi düzenlenmiş kütüphane ve çalışma odası fotoğrafları .  Küçük anlarda gözümün gördüğü  her yerde tabiatın ve sanatın güzelliklerini görmek ve duymak ve hissetmek huzurumu ve her şeyin daha iyiye gideceğine olan inancımı arttırıyor. Sanat insanı sakinleştiriyor.

Sakin bir zihne ulaşınca ne olur ? Normalde sadece sorun çözerek ve  panik halde yaşadığımız günlük hayatta bir üst mertebeye geçeriz. Artık çözmek için sorunlar ararız, peki bu ne demektir ? İşlerini iyi yapan ve başarılı olan insanlar, kendini gerçekleştirenler ve tarihe adını yazdıranlar büyük problemler çözmüş ve bu çözümü insanlığa armağan etmiş insanlardır. Bu düzeyde bir kendini gerçekleştirme için hayatın günlük dertlerini aşmış olmak ve daha büyük faydalar için daha büyük düşünmek gerek. Küçük düşünerek ancak günlük küçük sorunlar çözülür. Büyük düşünerek büyük problemler çözülür. Büyük problemler çözülünce başarı ve para ve kariyer ve saygınlık gelir. Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde üstlere doğru çıkılır. Üst mertebelere ulaşmak günlük hay huy içinde olmaz, olamaz. Daha farklı bir zihin yapısı gerektirir. Sakin, dingin, kendinden emin, dünyayla-kendiyle barışık bir zihin yapısı. Ve evet tüm bunlar satın alınamaz, emek vererek elde edilir.  Her emek veren elde edebilir mi bilmiyorum, ben de daha yoldayım gidiyorum. 

Ama her elde eden emek vermiştir. 

Öyledir…

KİŞİSEL MARKALAR ÇAĞI
İDMANLI ZİHİN; ÖĞRENİLMİŞ İYİMSERLİK
YAPAY ZEKA
DİJİTAL SAĞLIK ENSTİTÜLERİ VE ECZACILIK 4.0 ÇAĞI
DÜNYADA ECZACILIĞIN GELİŞİMİ
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Whatsapp Whatsapp LinkedIn Eposta Linki kopyala Yazdırın
Önceki yazı SUT Değişikliği ve Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu Kararı Hakkında Duyuru Yayımlandı
Sonraki yazı BETAİNE: GENÇLİĞİN VE SAĞLIĞIN GİZLİ KAHRAMANI
Yorum yapılmamış Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni eklenen haberler

ARBUTİN
Yazarlar
28 Eylül 2025
TAKVİYE 5.0: YAPAY ZEKA VE HÜCRESEL TARIMIN KESİŞİMİ
Yazarlar
27 Eylül 2025
OYUNUN KURALI: EN İYİ ECZANE HANGİSİ? EN İYİ ECZACI KİM?
Yazarlar
27 Eylül 2025
YAZIN GÜNEŞTEN ZARAR GÖREN CİLDİMİZİ İÇTEN DESTEKLEYECEK ÖNERİLER
Yazarlar
26 Eylül 2025
MESLEKİ PUSULAMIZ
Yazarlar
26 Eylül 2025

Eczacı Dergisi Kurumsal

İmtiyaz Sahibi: Meral Günay Öztürk
Yayıncı Kuruluş: Novi Medya Merkezi İletişim ve Yayıncılık A.Ş.
Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Çetin Öztürk
Grafik Tasarım: Filiz Erdem
Editör: Songül Türe
Pazarlama Yönetmeni: Kübra Yeşildirek
Dijital Pazarlama Yönetmeni: Tuğba Taylan
Muhabir: Kemal Genç

Ad imageAd image

Gizlilik ve Çerez Politikası | KVKK Aydınlatma Metni | Kullanıcı Sözleşmesi

İletişim Bilgileri

A: Eski Büyükdere Caddesi
Maslak İş Merkezi No:37 Kat: 5
Maslak/İstanbul
T: (0212) 256 67 67
F: (0212) 256 34 33
E: eczaci@eczacidergisi.com

Eczacı DergisiEczacı Dergisi
Takip edin
© 2024 Eczacı Dergisi - Web sayfalarında yer alan tüm bilgi, döküman, fotoğraf, video, görüntü, metin, vb. herhangi bir içerik izin alınmadan kullanılamaz. Tüm hakları saklıdır.
adbanner
Hoşgeldiniz

Hesabınıza giriş yapın

Username or Email Address
Password

Şifre hatırlatma