İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunuyum. En çok ilgi duyduğum ders Farmakognozi idi. Daha çok Turhan Hoca ders anlatırdı. Arada Mekin Hoca da derse girerdi. Onu esas tanımam laboratuvar çalışmaları sırasında oldu. Doçent olmasına rağmen, laboratuvar çalışmalarına da girerdi. Çünkü, sadece 2 asistan vardı Bölümde. Öğrenci olarak tanımlamak istersem : Yumuşak, her soruya cevap veren, öğreten bir kişi.
Fakülteyi bitirdiğimde hem dersin konularına duyduğum ilgi hem de Mekin Hocayı yakın hissetmemden dolayı, Farmakognozi’ de doktora yapma kararı verdim. 1963 yılı Haziran sınavlarından sonra, Mekin Hoca’ya gittim, yaz tatilinde Bölüm’ e gelmek istediğimi
söyledim. Turhan Hoca’dan izin aldı ve başladım çalışmaya. Çalışma filisgin (Mentha pulegium) yağının total alkol miktar tayini idi. Sonra ikimizin adı ile yayınlandı. Literatür taramayı, bir araştırmanın nasıl yapılacağını , gerekli bütün bilgileri ondan öğrendim. Yaz sonunda, asistan olmaya karar verdim. Asistan olduktan sonra, eczaneler ile eczacı sayılarını karşılaştıran ve eczacı ihtiyacının kaç senede karşılanabileceğini esas alan bir araştırma daha yaptık. Bu çalışma, tarihi bir belge oldu. Bana bir üniversite elemanının, sadece üniversitede yaptığı görev ile ilgilenmemesi, mesleğin problemleri ile ilgilenmesi gerektiğini öğretti. Bu yol göstermeyi hâlâ uyguluyorum.
Doktora çalışmam sırasında da maddi – manevi her türlü desteği verdi . Kısacası Mekin Hoca akademik hayata başlamamın sebebi. Doktoradan sonra(1967), yedek subaylık görevi için Ankara’da Ordu İlaç Fabrikası’na tayin edildim. Mekin Hocam da Ankara Eczacılık Fakültesi’ne profesör olarak gelmişti (1968). Benim için Milli Savunma Bakanlığı’ndan özel izin aldı, haftada 4 yarım gün Fakülte’ ye gittim ve laboratuvarlara baş asistan olarak girdim. Yani Üniversite ile ilişkimin kopmamasını sağladı.
Askerlik görevim bitince (1969) Hacettepe’ye kurucu üye olarak başladım. Yabancı dilde yazılmış kitaplarımı temin edinceye kadar, ders hazırlamam için, kendi kitaplarını bana verdi. İlerleyen yıllarda, yoğunluğum dolayısıyla, 2 yarıyıl gelip ders bile anlattı benim için
Hacettepe’de. Doçentliğimde, Profesörlüğümde her kademede yardımcı oldu. Kısacası akademik hayatımın her kademesinde destek oldu, yol gösterdi. 1963 yılında başlayan beraberlik için yazılacak hatıralar çok. Aile olarak devamlı görüştüğümüzü söylememe
bilmem gerek var mı !
Emekli olduktan sonra İzmir’e yerleştiler. İzmir’e taşındıklarında ayda en az bir defa telefonla görüşürdük. Toplantı ve benzeri vesilelerle de görüşüyorduk. Bir gün telefon etti ve Urla’da Darüşafaka’nın rezidansına geçtiklerini ve sebeplerini söyledi. Ondan sonra, 10
– 15 günde bir aramaya başladım. Kovid çıktıktan sonraki görüşmelerimizde genellikle sıkıntılı idi. Onda hiç görmediğim “yaşadığı hayattan bıkkınlık hissi” vardı. “ Mekin Hoca, kovid olmuş galiba” şeklinde bir haber aldım. Kendisi ile bu haberi almadan 1 hafta
önce konuşmuştum. Hemen aradım kendisini. Telefon açıldı boğuk bir sesle bana cevap verdi “Beni hastane hastane gezdiriyorlar, iyi değilim” . Anlaşılmayan birkaç şey daha söyledi. Bu, kendisi ile son görüşmemiz oldu. Kızını aradım ve kovid olduğu için
önce Urla hastanesine kaldırıldığını sonra Kent Hastanesi’nde ama özel odada olduğunu öğrendim. Ben özel odada iken görüşmüşüm. Gerisini yazmayayım….. Çok sevdiğiniz, saydığınız, hayatınızın her kademesinde yol gösterici olmuş bir kişiyi bir daha göremeyeceğinizi, sesini duyamayacağınızı kabullenmek…. çok zor.
Her konuda danıştığım, gerektiğinde hoca, gerektiğinde ağabey ve baba idi benim için. Oğluma onun adını, yani “Mekin” adını verdim. Üzüntümün derecesini tahmin edemezsiniz.
Mekânın Cennet olsun “Mekin Baba”.
Dört yıl süre ile Ankara Eczacı Odası için çıkardığım, ”Eczacı, Dünya ve Türkiye’de” Dergisi’nin Ağustos 2004 sayısında Hayat Hikâyesi yazmıştım. Bu yazıyı tekrar yayınlanıyoruz. Ruhu şâd olsun .
Bitkisel İlaç Hammeddeleri Toplantısı