Eczacılık, bugün yalnızca ilaç hazırlayan değil; bilgiyi, güveni ve teknolojiyi yöneten bir meslek haline geliyor.
Majistral üretim, kişiselleştirilmiş tedavi, eczane ekonomisi, dijital dönüşüm, hekim-eczacı iş birliği…Tüm bunlar yeni bir vizyon gerektiriyor. Ancak bu vizyon, sadece “yönetmek” değil — yön göstermek anlamına geliyor.Ve bu da liderlik meselesidir.
Zor Zamanların Lideri Nasıl Olmalı? Bilge Ama Cesur!
Yeni TEB lideri, bürokrasiyle uyumlu ama mesleğin ruhuna sadık olmalı.Yani hem “devlet dili”ni konuşabilmeli hem de “eczacı dili”ni unutmamalı. Cesaret, çatışma yaratmak değil; doğruyu, zamanında söyleyebilme sanatıdır.
Teknolojiyi Okuyan, İnsanla Bağ Kuran
Yapay zekâ, dijital reçete sistemleri, akıllı cihazlar…Tüm bunlar eczacılığın sınırlarını yeniden çiziyor.Yeni lider, eczacıyı dijitalleşmeden korumaya değil; dijital dönüşüme hazırlamaya odaklanmalı.Ama aynı zamanda “eczane”yi insansızlaştırmadan, insan temasını güçlendirmeli.
Dayanışmayı Yeniden Tanımlayan
Bugün en büyük eksik “birlikte düşünme” refleksi.Yeni lider, odalar arası kopukluğu değil; ortak üretimi artırmalı.Her eczacının sesi, aynı senfoninin notası gibi hissedilmeli.“Ben” değil, “biz” dönemine geçilmeli.
Majistral Bilinci Yeniden İnşa Eden
Türkiye’nin ilaca erişim sorunlarını çözecek en güçlü alanlardan biri majistral üretimdir.Yeni TEB lideri, majistrali sadece nostaljik bir kavram olarak değil,geleceğin “kişiselleştirilmiş ilaç teknolojisi” olarak konumlandırmalı.Bu hem mesleki kimliği hem de halk sağlığını güçlendirecek stratejik bir vizyondur.
Ekonomik Gerçeklerle Yüzleşen
Bugün eczane ekonomisi alarm veriyor.Yeni lider, eczaneleri “ilaç dağıtım noktası” değil, sağlık hizmet merkezleri olarak konumlandırmalı.Kârlılığın değil, sürdürülebilirliğin dilini konuşmalı.
Liderlikten Fazlası: Yol Gösteren Bir Ruh taşımalı
Yeni TEB Başkanı; sadece yönetim kurulu başkanı değil,mesleğin moral pusulası olmalı.Yeri geldiğinde akademisyenle aynı masada,yeri geldiğinde majistral laboratuvarında,yeri geldiğinde sahadaki genç eczacıyla yan yana olmalı.
Lider, sadece karar veren değil; dinleyen, birleştiren, ilham veren kişi olmalı.Çünkü eczacılığın geleceği “yetki” değil, itibar üzerine kurulacak.
“Bugün TEB’in ihtiyacı, koltuğa değil, omurgaya sahip bir liderdir.”
Bu lider, geçmişin idealizmini bugünün vizyonuyla birleştiren;eczacıyı geleceğe hazırlarken mesleğin özünü koruyan kişi olmalıdır.
Bir eczacının değil, bir meslek kuşağının sesi olmalıdır.Nasıl mı? İşte tarihimizden bir örnek;
1970’li yılların ekonomik ve politik fırtınasında, eczacılar arasında dayanışma ve örgütlenme bilinci zayıflamış, kâr oranları düşmüş, halk sağlığı ile meslek onuru arasında denge zorlaşmıştı.İşte o yıllarda bir isim sessizliği bozdu: Ecz. İbrahim Çetinkaya. (İbrahim Çetinkaya Türk Eczacıları Birliği 1974 Dönemi Başkanı)Meslekte etik, birlik ve idealizm vurgusuyla hatırlanır.
TEB başkanı olarak yalnızca kurumun değil, eczacılık kimliğinin sesini temsil etti. Makam odasında değil, otobüslerde, toplantı salonlarında, eczacıların yanında görüldü. Birliğin bütçesi yetersizdi, fakat onun inancı güçlüydü.Masrafları çoğu zaman kendi cebinden karşıladı; çünkü ona göre “Birliğe hizmet, bir ödevdi.”
İbrahim Çetinkaya, “eczane sahibinden öte, meslek sahibiydi.”Kendi ifadesiyle:
“Bir tarafta eczane, bir tarafta TEB… Biri iş, biri görevdi. Ben görev olanı seçtim.”
Bu cümle, onun eczacılık tarihindeki yerini özetler. O, TEB çatısı altında yalnızca bir yönetici değil, eczacılığın vicdanı olarak anılır.
O dönemde yüksek iskontolu anlaşmaların iptali, eczacının gelir dengesini koruyan düzenlemeler ve meslek onurunu öne çıkaran bildiriler, onun döneminde kaleme alınmıştır.
Çetinkaya sadece örgütçü değil, aynı zamanda bir düşünürdü.Pharmacia dergisinde kaleme aldığı yazılarda eczacının toplum sağlığındaki rolünü tanımladı:
“Eczacı yalnız ilaç vermez; bilimi, etik duruşu ve insan sevgisini birlikte sunar.”
Bu anlayış, bugünkü “halk sağlığı merkezli eczacılık” felsefesinin öncül tohumlarındandır.
Bugün kişiselleştirilmiş tedavi, majistral formülasyon ya da hasta odaklı yaklaşım konuşuyorsak, bu vizyonun temelleri o yıllarda atılmıştır.
Onun en çok tekrarladığı cümlelerden biri: “Eczacı sadece ilaç vermez, mesleğinin onurunu da taşır.”
Bu söz, İbrahim Çetinkaya’nın meslek anlayışının özüydü.Görev yaptığı yıllar boyunca bireysel kazançtan çok toplumsal faydayı önceledi. Arkasında ne servet ne de gösterişli unvanlar bıraktı ama bir meslek kültürü bıraktı.“Bir mesleği büyüten, koltuklar değil; o koltukta oturanların inancıdır.”
— İbrahim Çetinkaya, TEB Notları (1982)
Onun hikâyesi, bugün hâlâ TEB binasının duvarlarında değil, her eczacının kalbinde yankılanıyor. Birliğin gücü, idealistlerin sessiz kararlılığından doğar. Ve eczacılığın geleceği, bu ideali sürdürecek yüreklere emanettir.
