Nilüfer’in gençlik yıllarımızdaki ünlü şarkısı ile başlayalım: “Dünya dönüyor, sen ne dersen
de”. Evet dünya hepimiz için dönüyor, olaylar, insanlar, umutlar hızla değişiyor. Bin bir emekle geliştirdiğimiz yeteneklerimiz dünyanın bir dönüşü hızında “modası geçmiş”, “eskiden öyleydi” denilerek anılmaya başlıyor. Madem ki, dünya bizi hiç de umursamadan dönmeye devam edecek, o zaman en iyisi dünya ile birlikte dönmeye gayret etmek.
80’li yılların sonunda başladığım göğüs cerrahisi ihtisasının ilk yıllarında büyük bir gayret ve hevesle yapmayı öğrenmeye çalıştığımız ameliyatların bir kısmını bugün artık hiç yapmıyoruz. Diğer bir kısmını da o zamanlar yapıldığı gibi yapmıyoruz. O günlerde kullandığımız teknikleri bugünün anlayışı ile başka şekillerde kullanıyoruz. Bu yazıda kullandığımız teknikler içinde en temel değişikliklere yol açmış olan endoskopik
ameliyatların pratiğimize girme öyküsünden bahsetmek istiyorum. Dünya dönerken biz ne
yapıyorduk?
‘Endoskopik’ olarak genel başlık altında gruplanan ameliyatları bazen günlük pratikte
‘Kapalı’ veya ‘Kameralı’ diye adlandırıyoruz. Bu işlemin temeli bir vücut boşluğuna optik
bir sistemle girmek ve elde edilen görüntüyü kamera yardımı ile önümüzdeki ekrana
yansıtmaktır. Yaklaşık 5-10mm lik bir kesiden içeri sokulabilen sistem görüntüyü birkaç kat
büyütülerek ekrana yansıttığı için elde edilen görüntü gözle görülenden daha çok daha
kaliteli olmaktadır. Doğal olarak yapılan cerrahi girişimin karmaşıklığına göre ek küçük kesiler yapmak gerekebilirse de kesilerin toplamı açık cerrahide yapılandan çok daha küçük ve estetiktir. İşlem, içine optik sistemin sokulduğu boşluğun adı ile anılır. Kalın bağırsağın içinde “kolonoskopi”, eklem içinde “artroskopi”, karın boşluğunda “laparoskopi”, göğüs boşluğu için de “torakoskopi” gibi.
Modern torakoskopi 90’lı yıllarda başladı.
Modern torakoskopi uygulamaları veya teknik olarak anıldığı şekliyle VATS (Video-assisted
Thoracic Surgery) 1990 yıllarının başında göğüs cerrahisi kliniklerinde kullanılmaya başlandı. İlk yıllar basit, daha çok tanısal işlemler için kullanılan torakoskopi daha sonraları hızla tedavi edici işlemler için de kullanılmaya başlandı. Aynı yıllarda bizler yeni yöntemi
duymuş ve bu cihazları elde etmenin yollarını ararken, vizyon sahibi bir başhekim hastanesine bu sistemi almış ve kendi doktorlarına bu imkânı sağlamıştı bile. O yıllarda Gayrettepe’de PAK İş Merkezi’nde aylık Göğüs ve Kalp-Damar Cerrahları Toplantısı yapılırdı. Olgu tartışması şeklinde yapılan bu toplantılara İstanbul’da çalışan pek çok cerrah katılırdı. Bu toplantıların birinde bu hastanede çalışan bir arkadaşımız 6 hastasında kullandığı bu tekniği sundu. Sanırım torakoskopinin tartışıldığı ilk bilimsel toplantı bu toplantıdır bizim ülkemizde. Bizlerin, yani heyecanla bu tekniği savunanların başasistan düzeyinde olduğu o akşam büyük bir tartışma yaşandı. Büyüklerimiz “Sizin 5 cm lik kesi ile uğraşarak yaptığınız işleri ben 10 cm kesi ile 5 dakikada bitiriyorum” diyerek bize biraz kızarak, biraz dalga geçerek bir sürü eleştiri yaptılar. Uzun tartışmalar “Bırakın bu işleri çocuklar” sözleri ile sonlandı. Kendi adıma biraz kırgın, biraz sinirli ama çok hayal kırıklığı ile eve döndüğümü hatırlıyorum.
Halbuki bugün biliyoruz ki, tekniğin üstünlüğü kesinin büyüklüğü ile ilgili değildir. Asıl önemli olan işlemin kaburgalar arasındaki açıklıktan yapılabilmesidir. Kamera ve uygun aletler kullanılarak bu açıklıktan yapılan ameliyatların hastalara sağladığı başta işlem sonrası ağrı olmak üzere pek çok avantajı vardır. Açıkçası torakoskopiyi savunan bizler de böyle bir bilgiyi o dönemde bilmiyorduk. Yine de sistemin tartışılmış olması artık uzun yıllar sürecek “Hoca-Başasistan” çekişmesi alanı yaratmıştı.
İlk kez 1993 yılında uyguladım.
Kendi notlarımda torakoskopiyi ilk kez bir hastada 1993 tarihinde kullandığım yazılı.
Öncesinde eğitici toplantılara katılıp maket üzerinde çalışmalar yapmış olsam da tanısal, basit bir işi çok da sıkıntı çekerek tamamlamıştım. Çünkü torakoskopinin çalışma şekli açık cerrahi ile tamamen farklıydı ve bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Alışacaktım herhalde!
Biz yurdumuzda bu tartışmaları yapar, sistemi hastanemize aldırmaya çalışırken dünyada
ilk olarak 1 Nisan 1992 yılında Dr. Walker adlı bir cerrah Edinbrough’da akciğer kanseri
tedavisinde bu yöntemi kullandı. Evet, tanısal basit işlemler için bu şahane bir teknikti ama
akciğer kanseri tedavisi için uygulanması oldukça zordu. Bu tip ameliyatlarda daha da
gelişmeye çalışan bizler için biraz kaf dağının arkası gibi gözükmekteydi. Bugün hepsini saygı ve özlemle andığımız hocalarımız bu tekniğin kullanılmasına tamamen karşıydı ama bizler de kanser cerrahisinde kullanılmış olmasını pek hayal edememiştik.
O yıllarda İngiltere’de çalışan bir arkadaşım oradaki Hocası ile Dr. Walker’ı ziyaret etmiş ve
böyle bir ameliyatı izlemişti. Bu arkadaşım kısa bir süre sonra İstanbul’a gelmiş ve kalabalık bir grup bir masanın etrafında toplanmıştık. Laf lafı açtı, sonunda söz Walker’ın yaptığı ameliyata geldi. Arkadaşım bize gördüklerini uzun uzun anlattı. Belli ki çok etkilenmişti gördüklerinden. Hiç unutmuyorum, masada birlikte olduğumuz tüm arkadaşlar “Ya öyle şey olur mu?” diye arkadaşımıza yüklendik. O bize “Gözlerimle gördüm, oluyor” dedikçe, bizler “Olmaz, yapamaz” diyorduk. “Çok da güzel yaptı”, “Hayır yapamaz”. Sonuç olarak yapılamayacağına o kadar inanmıştık ki, arkadaşımın bize gözüyle gördüğüne inandıramadı.
2000’li yıllarda önemli ölçüde yayıldı.
Sonra ki 10 yıl boyunca dünya bu kapalı yöntemle yapılan kanser ameliyatlarının ne
kadar başarılı olacağını izledi. Öyle ya, yarım asırdan fazla bir sürede geliştirilmiş bir teknik
terkedilecek, yerine yenisi gelecekti. Üstüne üstlük, yeni teknik en kolay ve erken evredeki
olgularda uygulanacağı için başarısı kanıtlanmış bir tedaviyi yenisi ile değiştiriyor olacaktık.
Bu izleme süreci ile geçen on yılın sonunda yani 2000’li yılların başında tüm dünyada
torakoskopik ameliyatlar bir çığ gibi büyüyerek yapılır hale geldi. Çünkü bu ameliyatları yapan sınırlı sayıda merkez hem tekniği geliştirdi hem de bu teknik ile yapılan ameliyatların
başlı başına yaşam süresine katkısı olduğunu gösterdi. Hastalara daha az zarar verilerek
yapılan işlemler tüm tedavinin başarısını da arttırıyordu.
O akşam Pak İş Merkezi’nde “Hocam bir de şu açıdan baksak” diye cılız itirazları yapan ben
ve benim gibi birçok kişi geçen 10 yıl boyunca torakoskopi konusunda kendini geliştirdi ve
dünya hızla bu tekniğe doğru geçiş yaparken biz de hastalarımız için bu teknikleri kullanır
hale geldik. Kendi adıma bu teknikle yaptığım ilk ameliyatın tarihi 2003 yılıdır. Kısa süre sonra bu ameliyatı “Olgu sunumu” olarak ulusal bir dergiye yolladım. Bugün gülerek yazıyorum ama o günlerde çok sinirlenmiştim çünkü dergi benim bu yazımı “Bunlar gereksiz maceralar” diyerek reddetti. Ama ne oldu; dünyada çığ gibi büyüyen bu teknik ülkemizde de büyük bir hızla gelişti ve yurdumuzun birçok köşesinde birçok cerrah tarafından yapılır hale geldi.
Biz dünyadaki endoskopik girişimler konusunda dünyadan geri kalmadık. Ancak gönül isterdi ki, sadece dünya ile birlikte hareket etmeyip bugün artık sıradan olan bu ameliyatların gelişmesine öncülük edebilseydik. Bunu yapabilecek deneyim ve beceride çok insan tanıyorum. O kadar kolaylıkla yapabilirdik ki. Yazının başında dediğim gibi dünya ile birlikte dönmek güzel ama nereye doğru döneceğini görmek daha da güzel. O zaman hep birlikte dönen dünyaya gözümüzle değil, aklımızla bakalım.