Aralık ayı her kesin malumu olduğu üzere Altın Havan zamanıydı. Bu sayıda Altın Havan ödül töreninden birçok kareyi görüyor ve törene dair yazılanları okuyorsunuzdur. Hayli keyifli bir geceydi. Eczacılık camiasının hep tüm önemli kurum ve kuruluşlarından temsilcilerinin katıldığı tören kulislerde konuşuluyor.
Törene katılacağım akşam erkenden İstanbul’a gelip bir süredir yapamadığım bir ziyareti gerçekleştirdim. 2023’ün ilk sayısının konuğu Suvar Kimya’nın sahibi Nuri Küçüktütüncü.
Nuri Bey otuz yılı aşkın majistral etken maddeleri ve ambalajlarının ticareti yapıyor. Birçok eczacının rafından Suvar Kimya etiketli ürünlerin bulunduğunu sanıyorum.
Otuz yılı aşkın dedim ya, bu sürede sessiz sedasız, kimseye karışmadan ortaya bir iş çıkarmış ki, harikulade. Koleksiyon değil müze azizim müze!
Nuri Bey yıllardır yurtiçi ve yurtdışında müzayede, antikacı, bitpazarı aklınıza gelebilecek her yeri dolaşmış. Dolaşmaya da devam ediyor. Eczacılık tarihi koleksiyonu adına bireysel olarak yapılabilecek bir işin en üst seviyesi yapmış.
Yapmış da nasıl mı yapmış? Bir dönem İstanbul’unda sur kenarında çamurun içindeki kurulan bitpazarlarında balıkçı çizmeleriyle gezmiş, uçakta zarar görmesin diye özel valizlere İtalya’dan, Fransa’dan eşyalar doldurmuş. Hafta sonları Anadolu’nun farklı şehirlerine seyahatler yaparak otuz yılı aşkın süredir biriktiriyor. Çalışma ofisini de bu müzenin içerisine kurmuş. Müze kokusunu duyarak bir yandan kendi ticaretine diğer yandan biriktirmeye devam ediyor.
Koleksiyon öyle sadece parayla pulla olacak iş değil. Büyük bir sabır üstün bir emek gerektiriyor. İki buçuk saat kaldım Nuri Bey’in yanında. Koleksiyona nasıl başladığını, bu zamana kadar başından geçenleri anlattı. Bu koleksiyonun bir müze vasfına geçmesi için belediyeye, odaya, bakanlığına yazılar yazmış, görüşmeler yapmış. Heyhat, sonuç alamadım diyor iç geçirerek.
Koleksiyonda neler var diye şöyle kabaca sayılım isterseniz: ilaç kutuları, havanlar, teraziler, dolaplar, kavanozlar, eczacılık pratiğinde kullanılan aletler, ecza dolapları, diplomalar, kitaplar, efemeral belgeler, eczane ruhsatları…
Sadece biriktirmekle kalmamış beli başlı işlere kafayı takmış Nuri Bey. Osmanlı’da ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde eczanelerde kullanılan porselen kavanozlardan koleksiyonuna kattıktan sonra bu kavanozlardan yapmış. Yaptığı kavanozları da eczanelere hediye etmiş. Seramikten eczacılık konulu görselle hazırlamış onları da hediye etmiş. Bu işe ömrünü hasretmiş anlayacağınız.
Şimdi bir şeyler yapmalı. Bu koleksiyonu Nuri Bey’in hayalindeki gibi bir müzeye dönüştürmeli. Altın Havan töreninde Prof. Dr. Güniz Küçükgüzel’e ve Ecz. Mehmet Domaç’a gösterdim fotoğrafları onlarda çok heyecanlandılar.
Hemen, çok ivedi koduyla işe koyulmamız lazım. Çok iş var yapılacak: Önce birkaç bin metrekare yer bulunmalı. Birkaç kişiyle envater hazırlamaya girişilmeli. Fotoğrafları çekilip bir müze düzeni alınmalı, kataloğu, sergisi, kitabı yapılmalı…
Tüm bunlar için bu bir babayiğit lazım…
Bilmem siz de okudukça benim kadar heyecanlandığınız mı? Ben yazarken bile heyecanlanıyorum. Düşünün bir de bu işi yapabilsek, ne güzel bir şey çıkacak ortaya.
Koleksiyonun müzeye dönüştürülmesi için yardımı olabileceklerden daimi olarak telefon beklediğimi hatırlatarak sizleri geleceğin müzeyle baş başa bırakayım.